Bugün 04/10/2010

Yarın 05/10/2010 için her kim okuyorsa dua bekliyorum...

Hani hayatın kırılma noktası derler ya işte tam oradayım..

ya sonsuz bir Veda Ya da sonsuz bir bağlılıkla her ne olacağı kesin olmayan

bir acaip yolculuk...

Dua Bekliyorum...

3 Comments

Alıntı...

3.10.2010 zaman: Pazar, Ekim 03, 2010 Gönderen illegalizma




Günler boyu, önünde küpe çiçeği saksıları dizili penceremizden ayrılamadım. Ve hep aynı iki yaprağın arasından, aynı sokağın, aynı köşesine baktım. Geleceğine olan inancımı hiç kaybetmedim. Beklemek öyle despot bir duygu ki; ancak beklemeye sadık olursan kavuşacağına, başka bir işe bakarsan beklediğini kaçıracağına inandırır seni. Beklemeye esir olursun. Bu esarette, sevdiğini düşünmeye ara vermek bile affedilmez ihanettir, dilinden asılırsın. Düşünmediğin gecelerin utancını taşır sessizliğin, neden durgun olduğunu merak edenlere inanmayı sevdikleri yalanlar söylersin "uyuyamadım..çayı çok kaçırmışım, ah şu sokak köpekleri yok mu..."
Konusu hiç iç açıcı olmayan bir filmin, sırası hiç gelmeyen kavuşma sahnesi en çalışılmış sahnen.


"tam şurdan boyasız evin yanındaki sokaktan gelecek, belki şu kırık kaldırım taşına basar, önce bizim evi arar gözleri, sonra odamın penceresine bakar ki ne görsün ben hala oradayım, elbetteki; bıraktığı yerden bir an olsun ayrılmadım"


Soluk alman için gerekli o adamı beklerken gereksiz detaylar ezberlersin. Bir sokak lambasının kaçta yanıp kaçta söndüğünü bildiğin kadar yüzündeki ışığın söndüğünü bilmezsin. Bu çocuk sağlam değil aman uzak dur, diyen dostlarının o gittiğinden beri ortalarda görünmediğini farketmezken, sarı çizgili bir bacağı kopuk kedinin sabahtan beri görünmediğinin farkına varırsın. Esen bir rüzgarın uçurduğu poşeti gözden kaybolana kadar izleyen kayıp bir aşıksın artık.

En çok saçlarımı tararken aklıma düşüyor, saçımın kıvrımlarında anılar taşıdığımı kim tahmin edebilir ki? Bu yüzden olur olmaz saçlarımı taramaya başladım, tuhaf bir randevu verdim saçlarıma, kararlaştırdığımız aynanın önünde, aynı saatte, aynı tarakla...Farzettim ki tarak onun elleri, saçımı yolarcasına taramayı bu farzla bıraktım. Söylesem bana gülerler. Meyvelerden en çok ayvayı sevdiğimi söylediğimde güldüler zaten. Nesi komikse.. Benim sevgilimin göğsü ayva kokardı, ayva bahcelerinde buluşup koynuna yattığım, tenini okşayıp okşadığım elimi bile kokladığım adam başka ne kokacaktı ya? Yoksa bakma işte ayvanın sevilecek bir yanı yok. Belki artık kokusunu da sevmemeliyim. Kendime inanmayı sevdiğim yalanlar söylemeliyim. "unuttum, çok oldu unutalı...zaten belliydi gideceği.. kalsa bu kadar sevmezdim"

Güzel, ne güzel olmuşsun
Görülmeyi, görülmeyi
Siyah zülfün halkalanmış
Örülmeyi örülmeyi

Benim yârim bana küsmüş
Zülfünü gerdana dökmüş
Muhabbeti benden kesmiş
Sevilmeyi sevilmeyi

Hatıra bıraktığı ajandanın ilk sayfasında bu şiir yazılı, sonraki sayfaların şiirleri kirli. İkindi saatleri hatasız insanlar, kusursuz çaylar eşliğinde düzenin çok bozulduğundan bahsederken ben düzeni bozanın hatası olmaya koştum. Beni beklediği kuytuda ilk önce gözleri ışıldardı, o kahrolası ela gözleri. Dudaklarıma, ellerime, kirpiğime ayrı ayrı aşkını anlattı, ara sıra gözlerime şarkı okudu, saçlarıma şiir. O okudu ben şiire el koydum, başka ela gözleri başka siyah zülüflerden kıskandım.


Ben bir zamanlar dünya'nın en küçük seyyahıydım. Suskun bir adamın ela gözlerine seyahat ettim. Biliyordum ki gözlerinde sonu olmayan bir yeryüzü saklıydı, hatta bir ara pılımı pırtımı toplayıp gözlerine yerleştim, yaşayıp gittim. Bazen gözlerinin sınırlarını kapadı, ben yerimden yurdumdan oldum. Elimle yüzünü kendime çevirip; zorla, cürümle gözlerine iltica ettim. Ta ki gözlerini tüm ziyaretlere tamamen kapatana kadar...


Su kanalında bir beden..öleli on gün olmuş yada öldürüleli...İkindi vakti bulundu. Ölenin düzeni bozanlardan olduğunu anlayana kadar sık sık "düzen çok bozuldu" diyen adamlar göründü kayboldu, gerçeği öğrenince de "su testisi su yolunda" dediler, üstlerine düşen görevleri bitirip gittiler.

Ayrı ayrı karşılaşıp tek vücutta spastikleştiğimiz o köprünün hemen altında yatan kirli bakışlı adam; ölmüş olman beklemeyi bırakacağım anlamına hiç gelmedi. Ben seni beklemeye hep sadık kaldım.Hep esir kaldım. Hatıranı sakladım, günahlarını sevdim, saçlarımı hiç kesmedim ara sıra ördüm. Seni çok özledim

Yazara Teşekkürlerimle...

Teşekkürler Siminya...

Haftada Bir Bir alıntıyla

Yoluna ara vererek soluk alarak devam etmekte...

Selametle

Aliş - 2o1o

0 Comments

Daimi Kalp sızısı

23.09.2010 zaman: Perşembe, Eylül 23, 2010 Gönderen illegalizma Etiketler:


Sonsuz Kalp yangını...


Bitmeyen bir gurbet...

Bir kimsesiz bağıra düşmüş çığlık...

Bir ömür yutkunmasına izin verilmeyecek bir boğaz...

Boğaza tıkanmış bir düğümün adı...

Hıçkırarak dökülmeye cesaret edilemeyen bir gözyaşı...

Bir Aşk yani...

Her seveni bu kadar yakar mı bilinmez ama..

Aşk Kelimesinin evveliyatından eski sanki sevmelerim...

Daimi Kalp sızısı...

Hani tutmuşken özlem krizi dile getirmeliydim...



Haftada Bir kafasına estikçe burada..


Selametle

Aliş 2o1o

0 Comments




Sıcacık kestaneler var elimde. Bir koşu gidip aldım sana! Sıcacık kalsınlar diye yer yer üflüyorum YARADAN’ın verdiği aciz nefesim ile. Bilmem ısınıyor mudur? kalpleri. Benim mutluluğa hasret kalbimin ateşiyle…

Yani umut ediyorum hala Küçük gri kuş Sitem taşını Beyaz mermer şehrin tam bağrında tırnaklarının arasında bıraktığında. Beyaz Mermer şehir nasıl birdenbire suskun bir şekilde boğuluyorsa umut denizine ve bütün sokaklar caddeler yaşanmışlıklar nasıl şahit oluyorsa bu sonsuz suskunluğa öylesi susuyorum. Suskunluk var boğazımda, gayrı engel değil ki susmam umuda. Umut edip susuyorum eğer susulacaksa.

Ramazan. Sen bekliyor olmalıydın dört duvar arasında. Zamanlarım elimden kayıp giderken. Sen bekleseydin ya.

Elhamdülillah Önce kıvılcım idim sonra döndü temaşa çaktı şimşek. Kopardı bütün çekirdekleri sonsuz uykudan. Ben adım adım ateş oldum. Yani bir kordu düşmüştü viran bağlarıma. O zamanlar henüz el kadar çocuktum anlamıyordum. Yine de Elhamdülillah. Önce kıvılcıma sırasıyla ateşe ve kor’a. Şimdi bilmem kaçıncı kül evresinden sonra tekrar ateşe ve kor’a. Elhamdülillah Buna da Elhamdülillah söküp atamıyorum ya ne kalbimi ne de içindeki seni dünyanın tam ortasında…


Suskunluğum bana yoldaş gayrı yollarıma…

Ne zaman yazarım yazılırım bilmiyorum ama…

Haftada bir halen buralarda…

Selametle


Alish 2o1o

0 Comments

Big Fish

11.07.2010 zaman: Pazar, Temmuz 11, 2010 Gönderen illegalizma




Yazmaktan yoruldum mu nedir ama anladığım kadarıyla Hayır. Hala benden kalan kırıntılar var kesemde. Ama zaman işte onu da ağır ağır sindire sindire tüketmekte. Yazmıyor muyum, Yazıyorum aslında. Gizli saklı ve biraz da Suya…

Uzun süredir filmlerden bahsetmemiştim. Hollywood’un kısır yapımlarının olduğu bu kurak dönemde o kadar harika filmler çıkıyor ki alternatif sinemalardan. Sorara’yı Taşlamak, True Legend gibi çok kaliteli yapımlar var.

Aslında Big Fish’i anlatmak istiyorum. 2010 yılının en büyük hayal kırıklıklarından biri olan Alice in wonderland’in Psikopat yönetmeni Tim Burton’ın 2003 yılında gösterimde olan filmi nicedir izleyemiyorum bırakın film izlemeye televizyondan bile o derece kopukum ki. Neyse uzun zamandır zaten yıldızlarımız barışık değil. Sanırım hayatımız internetten ibaret olma yolunda çok yol katetmiş. Görmeden haberdar olmadan her şeycikler ne kadar da sanallaşmış. Asıl konumuz bu değil. Harika bir kabustan enteresan bir düşe geçiş yapan büyük Balık o kadar güzel di ki ilk izlediğimde ki gibi. Pek az film kendini ilk heyecanla izletebilir. Bunlardan biri de Tim Burton’ın bence kült filmi olan big fish. Çok güzel hikayesi inanılmaz bir masalla senaryolaştırılınca ve bu kadar fantastik öğe reel hayatın içine bu kadar nizami dezenfekte edilince ben gibi sinemaseverlere ilaç oluyor resmen. Hele filmde kahramanımızın alnına yazılmış sevgilisini görme sahnesi yok mu. Görülmeye değer. Bir iyilik yapın sizlerde hayal kurun ve izleyin derim.

Bu arada Alice in Wonderland den beridir bu denli beklenti içinde olduğum film Amerika ve Fransa’da gösterime girmiş şimdilik IMDB’de sadece 4.4 olan puanı korkuttu beni ama hikayenin özünü bildiğim için gidilir görülür. Türkiye de vizyona girince…

Bir amatör şarkı buldum bu sıralar durmadan onu çalıyor Winamp media player’ım yoruldum diyesi isyan edesi yakındır. Çaresiz derdimin sebebi belli. Dermanı yaramda arama doktor. Şifa bulmaz gönlüm senin elinle boşuna benimle uğraşma doktor. Dermansızlara gelsin. Siz kelimelerle yetinin. Üşenmeyip netten de arayın derim.

Ufaktan gevezelik olan bu yazımda sizlere veda ediyor. Her başlangıç gibi sonu yanına alıyor. Ve çekip gidiyor. Hava sıcak ruhum buzdan kalelerin içinde. Ben hala bir arafın tam göbeğinde. O kadar imkansız ki her şey gülmek huzur mutluluk. Nasıl da elimden alındı…

Haftada Bir Haftaya Burada

Umulur ki görüşmek üzere

( Okusan diyorum hani gönlüm baharlara bulansa kimbilir belki. Neyse... )

Selametle



Al’ish 2o1o

2 Comments




Bu yazımı yine sana yazıyorum…

O çok sıcak şehrin bir köşesindesin küçücük kalbin…

Bu biraz garip gelebilir sana ben kalbinin parmaklarının ucunda attığını düşünüyorum…

Hani elinde kalem yazarken…

Tutkuyla sarıldığın kahve fincanına dokununca…

Ben sana yazmayınca yani yazılmayınca bir şeyler eksik sanki her şey yarım yamalak. Bir parçası kopmuş kalp. Diğer tarafından vazgeçilmiş lisan. Sessizlik ses her şey anlam dahilinde oluyor sana yazınca sana yazılınca…

Sen ey sevgili bu dünyada bir hüzün adına saklı nasibim. Nasipsizliğim gayrı bütün cihanda…

Sen bana nasip olunca ben bütün sözlerimi sen diye söylüyorum. Çiçek diyorum sen geliyorsun. Gül diyorum ağla diyorum da sen etrafımda dolanıyorsun…

Ben ki tutuğum Ben ki Lal sözlerim ardındaki sessizliğim. Biliyormusun seni ses etmeden sevdim gürültü içimde onca depremler yıkımlar yaşanırken…

Seni böylesi tutkuyla sonsuz suskunlukta sevdim…

Bir kez daha Anlıyorum ben seni sevdim…

Bir erkeğe ne kadar yakışırsa aşk seni sevda tahtına oturtup acısını da bal eyleyip sevdim bu sevdanın…

Ne diyeyim

Ben herhangi bir adam..

Seni sevdim işte.

Sevgi kelimesinin en sonsuz derinliğinde…

Haftada bir.

Sevda halinde Gönül krizlerinde hala her şeyden çok sadece seni sevmekte…

Haftaya görüşmek üzere

Selametle

Alish 2o1o

1 Comment



Hafif klarnet tınısı salıyor beni hayal alemime…

Rüyalarım karman çorman düşüyorum sonsuz bir uçurum öylesi bir düşüş ki düşüyorum ben. Her zerrem bu düşüşün içinde düşler aleminde…

Kocaman dağımın ardından yine güneşleri doğuramıyorum. Yine karanlşık ve yağmur bu şehirde sigara dumanı kurşuni hava…

Soluduğum havanın içinde ne ki sık sık dışında…

Kelimeler o kadar fazla ki o kadar çok şey dökülüyor ruhumun en derinlerinden…

Peşinden yorgunum. Yorgunluk aslında senin peşinde olmak. Sonsuz bir seyr’u sefer bu sonu olmadığını bile bile sonsuzluk hayali. Yine sadece sein hayaletin…


Suskunluğa dair üç Nokta...

Nicedir Yazamıyorum...

O kadar çok susmak istiyorum ki bağır çağır konuşmam gereken bu zamanlarda...

Hayat desen zaten varolmayan diyarlarda...

Bekliyorum beklediğimin ne olduğunu asla bilemeden..

Biliyorum aslında hiç bir şey bilmediğimi bilemediğimi..

Haftada Bir belki haftalarca sonra..

Belki haftaya tekrar burada...

Selametle...


Al'ish 2010

0 Comments





Elbette Mazlumun Ahı kalmayacaktır Sanada..

Kahrolasın İSRAİL Kendi kahrında boğulasın...

Haftada Bir Kalbi bir parçalanmışçasına çaresiz...

1 Comment

Bil Diye..

24.05.2010 zaman: Pazartesi, Mayıs 24, 2010 Gönderen illegalizma




Dün gece yine rüyalarımdaydın.


Uykumu böldüğümde gözlerimden süzülen damlalardaydın...

Ne Kadar Sevildiğini Bil Diye Yazıyorum.

Bir Kadına yıllardır yazılmış bir aşk kitabesi, Yazıyorum yazdıkça yaşıyorum, Belki

Okursun ihtimaliyle Umutlanıyorum, Bahar Oluyor Dünyam..

Hüznün Sonsuz Kıyılarında Kırık BİR KALP...


Selametle...


Ali 2o1o ( Başı Boş Bir Vakit - Kör Kurşun Misali )

3 Comments

Bugün Pazar...

23.05.2010 zaman: Pazar, Mayıs 23, 2010 Gönderen illegalizma




Bu sıralar pek yazamıyorum. Yazmak ta gelmiyor hani içimden derin yalnızlığımın sonsuz heyulasını çarptığı vakitler ya Hani.

Bahar Var işte. Güneş İnsanlar şen şakrak hayatlar…

Bu Haftada Yazamıyorum bir şiir olsun istedim…

İbrahim Sadri

Yağmur da var
Çok sevdiğim rüzgar da
Bugün Pazar
Daha uyanmadı komşular
Damların üzerinde kuşlar
Daha rahatlar
Radyolarda eski şarkılar çalıyorlar bu saatlerde
Gönül penceresinden ansızın bakıp geçenlere doğru
Yağmur da var
Çok sevdiğim rüzgar da
Daha uyanmadı komşular
Bugün Pazar
Ve ben seni çok özledim

Dışarı çıkmak istiyor canım
Tek başına haytalık etmek
Islanmak Pazar sabahında yağmurda
Boş caddelerde dolaşmak
Vitrinlerine bakmak mağazaların
Sinemaların afişlerine
Sokakların isimlerine
Telefon kulübelerinde uyuyan çocuklara
Bir merhaba demek sessizce
Sahilde martılara simit atmak
Otobüslerin ilk seferlerine binmek
Gitmek istiyor canım
Hayatın gittiği yere...

Islık çalıp şarkılar uydurmak kendi kendine
Fırından taze ekmek alıp
Buğusunu çekmek içine
Ve ben seni çok özledim

Tam böyle bir şey
Çiçeğe su yürümesi
Bebeğin ağlaması
Toprağın uyanması
Yağmurun yağması
Ateşin sıcağı
Bu Pazar sabahı
Tam böyle bir şey
Bir sabahçı kahvesine uğramak
Bir bardak çay
Taze dem kokusu
Hayatın atardamarlarında dolaşmak
Bölmeden şehrin uykusunu
Bir siir yazmak
Pazar bulmacasının boş karelerine
Şiirde tam da bunu anlatmak delice
Tam böyle bir şey
Hesapsız gölgesiz bedelsiz kimsesiz
Bir şiir yazmak
Bir bardak çay içmek
Sokaklarda gezmek
Yağmurda ıslanmak
Ve ben seni çok özledim!.

Haftada Bir Haftaya Kendi sesiyle Allahın izniyle Burada…

Selametle

Ali 2o1o

0 Comments

Canım...

17.05.2010 zaman: Pazartesi, Mayıs 17, 2010 Gönderen illegalizma




Can diyorum ya hani boylu boyuna Canım. İçimin tellerine dokunarak söylüyorum bu kelimeyi, Bilirmisin bu kelime ağzımın kafesinden özgürlüğüne uçtuğunda Canımdan can vermeye riyazet gösteriyorum. Canım deyip te ruhumdan benden yana kalma ufak tefek yerleri yokluyor, içimin ateşinden kalma savrulan küllerimi kokluyorum. Yanık, kekremsi. Ancak canım olabilir sana söyleyeceğim. “Sen” Diye sana seslendiğimde bil ki bir canım alındı benden senin canına can olsun diye. Ben böyle olsun sana Canım diyorum.

Erkekti işte hani aşkın en yakışan haliyle can dediğinde kadın ruhunda başka yapılarla yükseliyor. Başka makamlarda oluyordu. Erkek can diyordu, kadın seviliyordu işte.

Sana ancak Canım diyebilirim. Hani canımdan alıp ta senin canına can olsun niyeti ile. En çokta can dediğimdendir yangınım Canan demiş olsaydım Canan Olmuş olacaktın, Canan kader çizgisinde olduğu yerde kalacaktı da benimle yürümeyecekti ya da CANAN diye yazılacaktı defterlere senin kalbimin üzerinden bir göz açıp kapasıya kadar kısa süreli ama gel gör ki ömrümün üzerinden bir ömür kadar geçtiğin bu süreç içinde. Ben can demişim Öz canımı sırtımda taşıdığımda, bana ne kadar yapışıksa ki kalbim ve ruhum o kadar işte can demişim. Can dediğimde her canım diye gönlüme kendimi ayan ettiğimde kalbimin zarına değmişsin…

Hüzün Ordularıyla dayanmış kalbimin surlarına tekrar. Kalbimin Zarına değiyor, titretiyor bitiriyor. Hüznün kalbimin zarına değiyor. Bittim hüznün ile…

Haftada Bir Haftaya İnşaAllah tekrar burada…


Selametle…


Ali 2o1o

1 Comment









Haftada Bir Haftaya Allah'ın izniyle Burada...




Selametle




Aliş 2o1o

0 Comments




En nihayetinde Bir Yıl Yeni bir yılın döngüsünde. Hey hat sonsuz Hasretim Bugün geldim kapına dayadım alnımı Yanağının sıcaklığında olmayan buz gibi demire. Uzandım yanı başına. Saçlarımı okşa, hiçbir şeye sen kadar ihtiyacım yok bir bilsen. Ey İçime Düşen isim, Ey gönlümün Ey kalbimin benden çalınmış parçası. Dualarım sensin Dualarımı sana eylemekteyim. Bir Evlat annesine 2 bağla bağlanır, Biri göbek bağıdır, Gayb yolculuğunun sonunda anasına acı vererek ayrılır. Bir de ruh bağı vardır ki Bir değil bin ömür geçse üstünden, ne çözülür ne de koparılır.

Haftada Bir yazamayacağını anlıyor. Hani yazarsa gözündeki gözyaşları ayan beyan olur düşüncesi ile kırık bir yarım kalp ile kimsenin görmemesini istediği Yalnızlığı ile, kendinden bir alıntı ile bu hüzün dolu günde. Geçen yıl tam bu günde Yani Anneler gününde yazılan yazı ile sizlerle

Kalbimde Bir Yılan Var.

Çıplak ayak koşuyorum. Heyecan ve korkudan ölmek üzereyim. Tepemde dört başlı bir kuş var. O kadar garip bir yaratık ki cüssemin birkaç katı kadar. Hatta gagasında dişleri, gördüğüm kadarıyla kılıç kadar keskin tırnakları var. Sırf ardımdan gelen tek mahlukat o olsa yine neyse ejderha ya benzeyen çift başlı başka bir varlık ta ardımdan koşturuyor yakaladı yakalayacak nefesini boynumda hissediyorum. Yığılıp kalabileceğim yere bakıyorum meğer çiğnediğim zemin kocaman kocaman böcekler türlü türlü yılanlar ve akreplermiş. Dizlerime kadar çıkmayı başarmışlar ben koşturdukça onlarda bedenimin üstüne doğru çıkıyorlar. Aniden boğazıma kadar süzülmüşler hissediyorum, neredeyse nefesimi kesecekler ağzımı burnumu kapatacaklar. Ama el uzatıyorum gökyüzünden bana uzanan ele, elini tutuyorum kurtuluyorum. Bu ne güzel bir melek, bu nasıl bir cennet, nasıl bir kabus tu gördüklerim.

Hayatım hep bu döngü üzerine devam ediyor. Ben hata yaptıkça, çuvalladıkça, yalnız kaldıkça, yani herkesin uzaklaştığı sırada hep yanı başım da oluyorsun.

Herhalde dünya üzerindeki her sevgiye mantığa uygun açıklama getirilebilir, güzelliğinden dolayı sevilen kıza, dürüstlüğünden dolayı takdir edilen arkadaşa hemen hemen her sevgiye, Ama ancak bir annenin evladına duyduğu sevgi herhangi bir açıklama taşımaz. Sadece senin ayaklarının altına yakışır, sadece ellerin sunabilir, ağzın söyleyebilir cenneti. Ancak Yaradan kulunu senin biz evlatlarına duyduğun şefkat ve merhametle sevebilir. Ben bir evladın annesine duyduğu aşk ile az çok bir şeyler yazacağım. Annem sana yazıyorum.

Gece kabus görmüşüm başucumdaymışsın beni uyurken izliyormuşsun bir bardak su içirdin, mucizevi ellerinle içime serpiştirdin başka diyarlardan güzellikleri, burnuma saldın elini koklattın eşsiz misk-i amberleri. Beni o garip ucubelerin pençesinden kurtardın. Hem senden başkasının eli de o hengameye girmezdi gayri. Kimse cesaret edemezdi ki? Kendine sardın her zamanki gibi Beni.

Yıllar sonra hayatımızda eğer gerçekten birini sevdiğimizde uykudaki haline deli gibi sevdalandığımızı öğrendim. Dünyada ki hiçbir şeyin o sahnedeki kadar mükemmel olamayacağını algıladım. Şimdiler de daha iyi anlıyorum hatta hissetmeye çalışıyorum seni. Meğer kalbin çok genişmiş bir ben olsam yine neyse üç kardeşimin de sevgisini nasıl barındırdın orada öylece. Hiç teklemedi mi?

Savaşın, barışın, zorlamaların, dünyanın dayatması ahlakın, kaygının, soruların, cevapların olmadığı bir yer senin kalbin saf sorgusuz sualsiz beklentisiz yıpranmayan bir aşk var. Kocaman bir okyanus gibi içine daldığımda dünyanın en güzel meyvelerinin tadını veren en eşsiz rüyalarını gösteren bir okyanus. Beni bilmem hangi başarım için sevmiyorsun, ya da kaşım ya da gözüm için de değil bu sevdan, karşılıkta beklemiyorsun bu aşktan, her hatamda üzülüyorsun üzüldüğünü anlayıp üzülmemem için ben yanına vardığımda üzgün durmuyorsun. Çünkü parçalanmışsın da dünyaya gelmişim bu hayatı yaşamama sebep olmuşsun, çok ötelerde göklerde, kaderimin, hayatımın yazıldığı sıralarda ancak sana emanet edebilirlermiş. En iyisini de yapmışlar. Nasıl bir şeysin sen ne kadar sıcak ne kadar yumuşak.

Annem veda ederken, sen benden yana muradını gördüğünü söylemiştin. Seni sen henüz bu yerlerdeyken herkesten çok sevdiğimi bilirdin. Bende sevinirdim, şenlenirdim. Şimdi hayatımı yaşarken her şey varken, yokken, karışıkken, birini seviyorken, birine kızarken, yani büyümüşken, çiçek toplamaya çıktım taze çiçekler kokladım hiçbirine kıyamadım. Bir anayı evladından ayırmamak toprağı çiçekten almamak için belki de, ama gelip sana toprağın çiçeğe analığını anlattım bu da benim hediyem kabul edersin umarım.

Bu hafta haftanın Enleri yok ömrümün bütün Enleri zaten sensin annem nasıl desem ne etsem de sevgimi somut hale çevirip dokunmanı sağlayabilsem. Gerek yok ta hani zaten biliyorsun. İçinde baharın akıl çelen müziklerini barındıran cıvıl cıvıl Makedon türküsünde bir nakarat geçer / Kalbimde bir yılan var anneciğim / O yılan aşk bir sen bilirsin Anneciğim/ Bu yazı hayatın başlangıcı olan kadınlara, Ayşe’lere, ve bütün annelere yazılmıştır. Elini öptüm dudaklarımın arasından içime o eşsiz rüzgar doluştu kalbimi gökyüzünde uçuşan her hangi bir yaprak gibi hafifletti. Alnıma koydum.


Haftaya Görüşmek Temennisiyle


Selametle…

Ali 2oo9 – 2o1o

5 Comments

Nerede...

2.05.2010 zaman: Pazar, Mayıs 02, 2010 Gönderen illegalizma





Haftada bir Koca bir duvarın önünde akıtılacak ne kadar gözyaşı varsa akıtmakta, Olsa olsa o duvar Kutsaldır.

Bir şehrin en tepesinde, hüzün dolu bağrına üflemekte derman çare dilemekte, Olsa olsa o şehir İstanbul’dur.

Bir Yapı’nın etrafında Hu deyip feryad figan tavaf halinde, İnsanlığının en kesin Batıniliğinden, Gözgöze gelinmiş en keskin Zahirliğine yolculukta, Olsa olsa o bina Kabe’dir.

Bir Nehrin kenarında günahlarına eyvah edip gözlerinden damlayanlarla nehrin kendi suyunu karıştırmakta. Olsa Olsa o Nehir Ganj’dır.

Bir Savaş Meydanında elinde kılıcıyla hasretlerin çoktan daha çok ötesinde, Özlemin tasvirini nicedir aşmış durumda.

Bir kız çocuğunun özleminde ve asla olmayacağının sonsuz derinlikteki bilincinde…

Haftada Bir Araf’ta Yok Olmayı her şeyden fazla temenni etmekte. Ama hiç var olmadım ki diyerek yokluğun varlığına eksik varlığıyla meydan okumakta.



Bir rüyanın en derininde ağlayan yarin gözyaşlarına dokunmakta, O yar olsa olsa Daimi bir kalp sızısı-dır Varlığın ve yokluğun arasında en var ve en çok yok olandır.

Sana Yazdım gayri yine yollayamadım Yare yollayamadığım mektuplar arasında kaldı yazdıklarım kim bilir yok olacak zamanla zamana ayak uyduramayacak asla. Ama kağıt ve Kalem şahit ki birkaç damla gözyaşı ile taçlandırdım kelamımı! Hani Aşkının bana Hak Fakat haram olduğundan bahsetmiştim ya. İşte O Aşkın da bir Hakkı var. O Hak olsa olsa Gözyaşıdır…


Haftada Bir Sessiz Sözsüz….



Haftaya Allah’ın İzniyle Burada…


Selametle


Ali 2o1o

3 Comments




Yüzü kapalı halleriyle bir kadının kadın olması hasebiyle en fazla olan bir kadın.

Ardını dönmüş Sessiz Sedasız.

Kendinden alınanlara isyanda.

Dışında Yalan kahkahalardan bir suret, İçinde aşktan kan ağlayan bir Velet…

Çok Garip işte ya…

Çok Seversin Bir Yaratılmışı. O Kendini senden alır. Öyle Böyle en nihayetinde, çünkü çok sevmişsindir. Ve O bunu Çok iyi bilmektedir.

Çok seversin Birini O gitmiş olsa bile hep Onu beklersin Yine sadece Onu istersin O seni kimsesiz bırakmış olsa bile. Her duana ortak eder. Her hayrın vesilesi farz edersin. O bütün kainat seni bırakacak derken Kainatı haklı çıkaran olsa bile Sen yine Onu seversin. Ve ne olursa olsun yine de seversin.

Çok seversin birini çoktur her şey çok fazla.

Çok seversin birini O kadar seversin ki İsyan edemezsin Seni Kolsuz Kanatsız bıraktığına. Sesin diline düşmeyi bilmez içinde düğümlenirsinde ses etmeyi beceremezsin.

Çok gariptir bu dünya gerçekten sevmemelisin. Gerçekten seversen eğer herkesten farklıdır bu dünya…

Çok Gariptir Bu dünya…

Sevmemelisin. Düşmemeli bir ceylanın gözleri kendinden kaçak gözlerinin içine. Bakmamalı sana. Bakmamalısın O’na Unutursun uyumayı, Konuşmayı Gülmeyi ne ki ağlaya ağlaya ağlamayı da unutursun zamanı geldiğinde. Gözlerin kurur adım adım ruhun eşlik eder hakeza. Kurak topraklardır bastığın zemin.

Asla kavuşamayacağım Sana. Hiç gelmeyeceksin Bana. Hiç gelemeyeceğim Sana. Yandım Bittim İçim Kan Revan. Köz Kül Kalmadı bağrımda Sonsuz Bir Hüsran…

Haftada Bir Kimsesini Özlem krizlerinde…


Haftaya Buluşmak temennisiyle


Selametle…



Ali 2o1o

4 Comments




Koraline in Wonderland : Hay Allah sadece bu muydu Aslında oldukça kırgın buruk girdiğim sinema salonunda Alice in wonderland'i izlemeye koyuldum. Asıl birlikte izlemem gerekenin yanımdaki kocaman boşluğu ile birlikte. Tim Burton'ı takip edenleriniz varsa bilirsiniz adamın Rüya çizdiği esnada aslında Kabus tohumlarını ortalığa savurduğunu. Ama Alice in Wonderland öylemiydi asla değil. O kadar da beklenti ile gitmişim ki. Hepsi boşa çıktı resmen. Bu kadar güzel malzeme hele bu kadar deli bir adamın elinde harika harmanlanır diye düşünürken kocaman bir düş kırıklığı idi. Alelacele bağlanmış finali, Aşırı derecede çocuksu dokusu. Hikayenin özütünün üstten anlatılması, Filmdeki, Alis’in ruhsuzluğu donukluğu, her şeyi ile bayağı bir film olmuş olmadı.

Koraline ve gizli dünyadan bahsedeyim imkan ve şartların olgun olduğu arada bu hafta izledim. Neil Gaiman'ın mükemmel romanı Laika presents tarafından animasyon olarak sinemaya uyarlanmış çok da güzel olmuş. Zaten roman harika, düş, hayal, fantezi aleminin tepelerindeki adam Neil Gaiman'ın elinden çıkmış. Filmin uyarlaması da kaliteliydi. Romandaki hissi yaşadım desem yeridir. Bir çocuk için eşsiz bir hayal alemi olan gizli dünya bir yetişkinin boğazını sıkacak raddede gerilim dolu. Düğmelerle dolu bir dünya aslında bütün hikaye dejavu yaşatmış bir kara kediden ibaret. Bir bez bebek vardı ki tırnak yedirtir. Edinebilirseniz izleyin derim. Hatta kitabını okumanızda da ekstra kallavi fayda var.

Neil Gaiman Yazmışken Sandman'in babasının son romanı Mezarlık kitabı'nı okumak için fırsat kolluyorum desem yeridir. Hiçbir fantezi yazarından Neil Gaiman’dan aldığım eşsiz tadı okuyamıyorum. Hele bir Sandman serisi var ki bilen bilir. Ancak deli bir adam bu kadar iyi bir mizansen oluşturmaya yetkin olabilir.

Facebook çok garip bir alem az kaldı yakında otomatik sistemle Doğum günü kutlama sistemi de olur. Hazır kalıp bir yazı ile listenizdeki bütün arkadaşlarınızın gönlünü alabilirsiniz. Bilmem ne kadar var olmaması gereken bir ilişkiler sisteminin hakim olduğu dünyada yaşadığımızın farkında mısınız. Hele çok sinir oluyorum her şeylerini facebook gibi sosyal paylaşım ağlarında paylaşanlara. Sinir oluyorum da ben de hala Facebook kullanıyorum.

İki şarkı paylaşayım istedim Biri İnce Sazın eşsiz solisti Hemşehrim. Kadife sesli Melihat Gülses. Handan ablam paylaşmış araklayayım. Blog radyosu bozukmuş Portishead - Magic Doors Çalmıyormuş sayfanın diplerindeymiş Napalım biz de en tepeye aldık.

Kainatta gerçekten birbirini seven bir çiftin birbirine seni seviyorum demesi, Zannımca kainatta bir şeylerin yer değiştirmesi. İçerde bir şeylerin titreşmesi. Zamanın dişlilerinin bir süreliğine tersine ilerlemesi. Dünyanın döndüğü tarafın istikametin tersine dönmeyi istemesi, Mukabil Yaradan’ın yarattıklarına şefkatinin O’nun isteğinin önüne geçmesi, set çekmesi.

Seni yazayım da nasıl yazayım. Alnına düşen perçemlerini, o perçemlerin her alına düştüğünde içime bir hançerin saplandığını, yetmeyip göğsümdeki hançerin depreştirilmesinden ibaret oluşunu.

Boynunun sadece bana ait taraflarını. Sarılırken ruhumun dolanıp ta gözlerimi kapadığını, boynumun ve dahi ruhumun senden taraf yanlarını, Güneşe bakışını, Allah’a Şükredişini, konu ben iken sesinin titreyişini, konu sen iken içimin yerinde duramayışını, kalbime konan bin bir ahenk rengarenk kuşları, lalelerin vakitsiz açışlarını, bir şehrin kalbi kırık hallerini, Bir vapurda elimdeki simiti paylaştığım martıyı. Mutluluğu mu yazmalıyım en fazla sen gelince. Senin bana fazla geldiğin vakitlerimi yazmalıyım. Kör gecenin sabahını bekleyen benden mi dem vursam, Senin taşacak derecede kocamanlığını mı dile beyan getirsem. Sırra ortak etmemeliyim dilimi kelamımı, sen dememeli dilim içim zaten sen diye zikir halindeyken.

En fazla konuştuğunu sevdiğimi mi yazmalıyım. Yoksa aslen hiçbir şeyin bunca anlamlı olmadığı susuşlarını mı dile getireyim. Seni Onaylıyorum. Bir erkeğe yakışacak derecede bir aşk’la onanıyorsun bir ben tarafından. Güzellik söylenmeli dile getirilmeli, Onaylamalıyım. Koca kainatta hiçbir erkeğin hiçbir kadını bu denli sevmediği vasfiyetle senin yokluğunun oluşturduğu Varlığını Onaylıyorum. Zannımca bu üç günlük dünya yolunda bir hak yazılmışsa alnına yazılan hakkın aşk kısmında ben varım. Bir hakkın varsa o hakkın aşk payendesini zapteden ben olmaktayım.

Nasıl söz nice bir kelam eyleyeyim. Hangi kelimeyi hangi kelimenin arkasına bağlayıp Ne kadar bir Cümle kurayım seni anlatmak için.

Hey Hat Kuyu derin mi derin Ya Hak Bana da bir Kapı bana da bir pencere Yusuf'u nasıl sardıysa Kuyu. Nasıl bir cennet bahçesine döndüyse O Kuyu. Nuhu Nasıl boğmadıysa o fırtına. Eyyüb'e Nasıl Sabır İhsan ettiysen Bedenini kapladığında böcekler, Karıncalar Süleyman hakkında konuşurken neydi ise Süleyman'ın zihnindeki. Bana da Ya Hak Bana da Tahammül Tahayyülü Nasip Eyle.. İsa'yı Nasıl yıktıysa en yakınında ki. İkra Lafzında Muhammed Nasıl titrediyse, O titremeye.Nasıl tahakküm getirdiyse Bana da Ya Hak bana da SABIR nasip Vaveyla İhsan eyle. Ben kim ki bu isimler arasında anılacak bir isim. Ama Ya Rab Bende kulum nihayetinde Kapındayım Beklemekteyim. Bana da Hayır Kapılarını nasip eyle ...


Bakma Leyla Ben Esma Yolunda. Sen uğruna Mecnun olmuşum Ne yazar. Ne ki Mecnun olmak yeter mi ki sen uğruna?

Bakma Leyla Ben Sen yolunda Esma yolculuğunda Seni Yaradan’a Aşık. İçime bu aşkı salana sevdalı …


Bu Alem de varsa bir mucize Aşktır…

Taşıyorken Yazmak gerekti...


Haftada Bir Nevrotik krizlerle rutin rotasında devam etmekte…



Selametle…


Ali 2o1o

1 Comment

Üzülme

9.04.2010 zaman: Cuma, Nisan 09, 2010 Gönderen illegalizma Etiketler: , , , ,



Üzülme!

Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.

Üzülme!

Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.

Üzülme!

Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki...

Üzülme!

Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki... Gözden çıkarmamış olmalı seni.

Üzülme!

Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.

Üzülme!

Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki... Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.

Üzülme!

Seni bir "İşiten" var. Seni senin kendini bile sevmenden önce O sevdi seni. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.

Üzülme!

Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin? Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.

Üzülme!

O'nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan gözleri yaşlar içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: "Lâ tahzen, innAllahe meânâ."

Üzülme!

Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. "Rabbin sana küsmedi ki..." Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. "Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki..."


Senai Demirci

Ömrü boyunca hiç üzülmemesini istediğim biri için geldi bu haftaki yazımız hem bu alıntı hem papatyalar O'nun için gelsin. Sadece

Bu hafta yine bir alıntı yazı ile devam ediyoruz. Senai Demirci'nin çok sevdiğim yazısı aynı zamanda çok sevdiğim birinin önerisi ile.

Bu haftanın şarkısı Yeşim Salkım'dan Gelsin Son bir sigara içelim Öyle git gideceksen...

Çok eski bir hatırlayış. Aslında asla unutmayış...

Haftada Bir Haftaya Kısmet'se Tekrar Burada


Selametle


Ali 2o1o

2 Comments

Ah-Tamara...

5.04.2010 zaman: Pazartesi, Nisan 05, 2010 Gönderen illegalizma Etiketler: , , , ,












Bahar Geldi...

Ah-Tamara'dan Çaldıklarım...

Haftada Bir Haftaya Tekrar Burada...


Serserinin deyimiyle Selametle...


Ali 2o1o

2 Comments

Adım Adım...

28.03.2010 zaman: Pazar, Mart 28, 2010 Gönderen illegalizma


AforizMasal’a Adım adım…

Hayal alemi asıl yaşadığım. Hayallerle ölmek Hayallerle dirilmek ama asla Hayalleri öldürememek…

Bir sesin bir gölün dibine düşmesi. Bir çift gözün bir kırık kalbe dokunması…

Hala çok güzel onca şey yokken yitikliklerdeyken Hayal kurmak.

Yıllar önceki arkadaşım evlenmiş dizlerine yetişmiş boyda henüz 7 yaşında da bir oğlu var. Vay be yaşlanıyoruz…

Bazen yasaklara çok kızıyorum. Bazen ise neden bu kadar az yasak var diye kızıp sinirleniyorum.

İnsanoğlu bir garip alem. Koca güruh sürü psikolojisinin sınırını asla aşmıyor şaşırtıcı…

Hakikatin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok…

Alice in Loserland…

Dinle Ney^den Yüzlerce yıl önce nasıl şikayet ediyorsa ayrılıkları. Bir gözden mahrum, bir dünyadan yoksun olmayı. Bugün aynı şikayetini dile getiriyor. Yüzlerce yıl öncesine bağdaş kurmuş şekilde…

Bir kargo aldım bu hafta içinde bir anne şefkati bir sevgilinin gülücüğü, yüzyıllık özlemin hasreti. Ne bulunmuşsa konulmuş. Teşekkür ederim tesellimdir. Teselliler Kitabı. Yazın dünyanın en güzel yazısı yazmışsın yazılacak olanı…

Bahar geldi. Şiddetli başağrıları...

Haftada Bir Haftaya İnşaAllah tekrar burada…

Aliş’in deyimiyle

Selametle…

Mart 2o1o

3 Comments

Düşürmeden...

21.03.2010 zaman: Pazar, Mart 21, 2010 Gönderen illegalizma


Kaç gündür Şükürlerin Şükrünü ediyorum. Ama asla yetemiyor. Yetmiyorum. Yettim inancına kanaat getiremiyorum. Bu sabah yine sırf şükrüne uyandım Ey beni Yaradan. Benim bu dünyada olmamı isteyen. Herhangi hiçbirşey iken bana beden kıyafetini giydiren. Hayatı bana layık gören. Soyunuyorum gaflet bahçelerinin uyku ikliminden. Çok şükür ki ismin çağlar çağlar aşıp yedi kat arzı dolaşıp benim kulaklarıma dokunuyor. Uyanıyorsam İsminden.

Gecenin isli perdesinin altına gizlenip te benden ayrılmış ruhumun üzerine bulaşmış gri ve siyah tondaki tüm renkleri tek tek atıyorum. Miskinlik adlı hayal aleminden gerçek adlı ritüelin hayalmiş gibi duran ama en gerçek diyarların yolculuğuna çıkıyorum. Ben beni en fazla senin huzuruna durduğumda buluyorum. Rengarenk oluyorum adım adım. Beni asla yalnız bırakmayan beni huzuruna çağırıyor. Hiçbirşeye böylesine koşar adım gitmiyorum. Ses ki o ses Bir arguvan bir lalezar. Ah ki eyvah ah ki ahuzar. Hem renk hem koku mahiyetinde. Hissediyorum içimi nasıl kanatlandırdığını uzanırsam dokunacakmışım gibi.

Ses koca dünyayı turluyor. Ses beynimde yankılanıyor. Kalbim kapakçıklarının ardında her kapakçığın birbirine vuruşunda tekrar tekrar can buluyor kan pompalıyor cismani bedenime. Aynı ses içten dışa dıştan içe yankı yapıyor. Kulaklarım değil duymama sebebiyet, olsa olsa göğüs kafesime dolaşıyor da ben nefes diye içime çekiyorum o sesi. Ve ben ilerliyorum manevi iklimin huşu bekçiliğine. Beklemenin en güzeli o kapıda durmak. Ancak o kapıdan temmenidar kalmak. Az da olsa nasiplenmeye belki. O sonsuz dergaha böylesi bir günahkarın kabul edilmesini umut eylemek.

Ağzımı açsam belki ışıklarım yayılacak ayak basılan bütün topraklara. Ne ağzımı nede gözlerimi açabiliyorum. Ve ben bunu yazmaya cesaret edemiyorum.

Sabah namazının abdest halinde. Aklım kaçacak yer arıyor. Zihnim öylesi bir bulanıklıktaki kör olmaya meyilli. Ruhum hadi çek git aradan diyor. Aklım bulanık ama kör ve gitmeye meyilli. Göğsüme sığmıyor hissiyat aleminin sonsuz şehirlerindeki kalbim. Sığdıramıyorum içime bu sevgi fazla bilmekteyim. Bu sevgiyi sevmeye kanaat getiremiyorum yine en fazla yoksun olduğum şey bu adını koyamadığım sevgi oluyor. Sadece düşmeden düşürmeden yazmam gereken gerçek aşkı yazarken korkuyorum. Yazmaya yelteniyor ama gel gör ki Yazmaya da yetemiyorum. Şahit ki şahitlik yapıp şehadet getirebilecek herşey, bedenime düşen o su damlası ile mahşer kalabalığının ortasında yapayalnız kalıyorum. Başımın ağrısına şükür dişime dilime her zerreme şükür. Öylesine beklenmedik anda öylesine umut dağlarımın iplerinin koptuğu bir anda. Öyle bir hikaye duydumki şükretmemek umut etmemek elde değil ayakta değil hele benimle hiç değil. Şükür…

Veterinerlik fakültesinde okuyan bir arkadaşım var karşılaştık birkaç muhabbet salaş bir kahve de bir iki çay ve ardından abi başımdan garip bir olay geçti anlatayım dedi ;

- Bugün bize ötanazi için bir inek göndermişlerdi. Hayvanın arka ayakları tamamen felçli denmişti. Hoca da ilacı verelim öldürelim dedi. Ama ben hocam fırsat bu fırsat Hayvanın üzerinde birkaç ameliyat uygulaması yapalım dedim kısırlaştırma gibi işlemler bilirsin. Evet dedim hikayeyi merakla dinliyorum.

Hocamız kabul etti bende arka ayaklarından birine anestezi için enjektörü sapladığımda hayvan tepki verdi. Aynı zamanda bu olaya o ateist hocamız da şahit oluyor. Dur dur dedi evladım bu felç değil en azından kurtulabilme umudu yüksek. Ve biz normalde ötanazi için gelen hayvanları hemen ilaçlayarak öldürüyoruz bekletmeyiz dedi.

- Ve şimdi O hayvanı tedaviye aldık iyileşme gösteriyor…


Yücesin yücelerden yücesin. Yüce öyle bir kelime ki Yüceliğini ifade edemeyecek kadar aciz. Yücesin Allah’ım. Büyüksün Ey Rabbim ben ki ismini andığımda Büyüklüğünden korkup titreyen. Büyüklük vasfını doldurmaya yetemeyecek bir kelime işte büyük…

Ağızsız dilsiz hayvana yaşamını ikinci kez bağışlayan. Ağzı olanlara ağızsız bir varlığa nasıl hayat kapısını açtığını gösteren. Kapındayım dilim damağım tutuk dilenirsem RABBİM’den dilenirim… Sessiz sedasız dileniyorum kimseden isteyemeyeceklerimi. Kimsenin yüzüne dillendiremeyeceklerimi…

Haftada Bir Bin Şükür ile devam etmekte…

Selametle


Ali 2o1o

1 Comment

Alıntı...

14.03.2010 zaman: Pazar, Mart 14, 2010 Gönderen illegalizma




YUSUF’UN DUASI: RABBİM BANA İSTEMEMEYİ İSTEYEBİLMEYİ NASİB ET

Züleyha, gecesinin güzelliğini sererken Yusuf’un gözlerinin önüne, Yusuf da insandı. istek, insanın zaafıydı. Ama: Rabbim, bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et.

Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde Yusuf bu duasındaydı. Ve Yusuf biraz da bu dua ile, bu duayı edebilmiş olma yürekliliğiyle peygamberdi: Rabbim, bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et.

Değil mi ki ilk bakışta Züleyha Yusuf’a ötelerden gelen bir ses, bir cennet çiçeği gibi, susuzluğunun farkında bile olmayan çöl toprağına inen bir yağmur defteri.

Züleyha sılaya davet, ilk bakışta.

Çünkü nefis sonsuzluğu vaad ederek yanıltıyor,

Şeytan; hayrı hayr, şerri şer göremeyeni, eşyanın hakikatine inemeyeni,

ilk bakışta mavera

ile kandırıyor.

Vaad: Ezel sevinci, ebed muştusu,

vera, ilk bakışta.

Züleyha: Ezel, ebed, mavera, ilk bakışta.

Yasak bahçe, memnu meyve, zehirli sarmaşık aşeka: Züleyha son bakışta.

Üstelik Züleyha isteyici

Üstelik “Rabbinden bir işaret görmeseydi Yusuf da onu isteyecekti”.

Yusuf’un içinde işaretin gerçekleştirici gücü, Yusuf içinde istememeyi isteyebileceği işareti gördü.

Yüzünü gök katlarına çevirdi de, Rabbim, dedi, kuyunun karanlığında beni yalnız bırakmayan,

karanlığın ve derinliğin korkusunu bir anda aydınlığa, ümitsizliğimi bir anda muştuya çeviren o zaman,

hâlâ koruman altında değil miyim,

suç mu yazdın yoksa alnımdaki yazıya?

Bütün insanlarla birlikte benim de içimde taşıdığım, gizli ya da aşikar olan o meyil,

şimdi daha derin bir kuyuda değil miyim,

ki insan değil miyim?

Sen tutmazsan elimden şüphesiz meyledenlerden olurum.

Düştüğüm kuyudan daha derin ve karanlık bir kuyu değil mi güzeller güzeli Züleyha? Tut elimden yoksa boş yere mi göründü o rüya bana?

Rabbim, dedi, Yusuf, sen bana, kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda, Züleyha’yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Katından bir esirgeme ver. Değil mi ki isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkansızlaşır. Bu yüzden değil mi Rabbim, senden gelen yasaklar “yapma” ile değil “yaklaşma” emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha’nın ırmağına, yaklaştıktan sonra “yapmam” diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan “yapma” değil “yaklaşma”.

Öyleyse aslolan: “Yaklaşma”. Öyleyse Rabbim, insan yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda, şu odada, sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Beni, insan yaratılmışlığımın en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et.

Rabbim, diye, devam etti Yusuf duasına. istemeyi istemek kadar, istememeyi istemek de zor. Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse varlığıma, nefsimin altından kalkamam. Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-i Umman’ı aşamam. Benim tedbirim senin takdirinden küçüktür.

Böyle dua edince Yusuf, ona Rabbinden bir işaret geldi. Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde. Masun ve masum olan Yusuf bu duayı etmiş olabilme yürekliliğiyle peygamberdi. Ve o iffet demekti.

Yûsuf İle Züleyha, Timaş yayınları, İstanbul, 2000, s. 107 - 109

Haftada Bir yoluna bir alıntıyla devam ediyor uzun süredir dem vuruyor ama yazamıyordum nasip bugüne imiş.. Hem Şu sıralar insanların deliler gibi herşeylerini paylaştıkları Facebook'ta da pek pek söyleniyor pek konuşuluyor bu edep kavramına. Bir de çok sevdiğim Hayatımda eşsiz yeri olan yazarlardan biri olan Nazan Bekiroğlu'nun Yusuf İle Züleyha adlı kitabından okuyun istedim...

Son sözümüz kendi Özümüz bir türkümüz Olsun nette bulup pekala dinleyebilirsiniz. Devrim Gürenç söylüyor. Sanki o ayrılığın içinde onu yaşıyormuş gibi titrek bir sesle... Bayramdan Bayrama...


Haftada Bir Haftaya Yine Burada...


Selametle...




Ali 2o1o

2 Comments




Aslında bir gecikmişlik hali yok bilirsiniz Haftada Bir haftada sadece bir kez yazılıyor. Muhtelif sık sık değişen günler de ne var ki bu hafta ne klavye beni sevdi ne ben elime kalemi aldım. Anlamadığım bilmediğim bir ruh haleti içinde bekledim sadece bekledim. Bazen neyi beklediğini beklersin. Bıkmadan beklersin sık sık, Bazen o Yarin kapısında beklersin ışığını söndürsün diye, artık hiçbir şekilde sana ait olmasa da beklersin o kapıda belki ışığını söndürür umuduyla Yarim dediğin ve yüzüne asla söyleyemediklerinin sahibinin kapısında. Bazen belki bir evlat beklersin sıcak eli yılların görmüş olduğu elin içinde erisin de yılların eskittiği eli eritsin diye. Beklersin işte bazen bilmeden. Yazacağımı biliyordum tam yazılması gereken zaman zarfı içinde yazacağımı biliyordum. Nihayet başladım yazmaya ve siz yarın okuyacaksınız. Bunu seviyorum beğenilmek kaygısı yok ya da belli bir zaman kalıbına kendimce sıkıştırılma halim yok benim dünyam işte ben yazıyorum istediğim zaman yazıyorum. Ne fazla ne de eksik yazıyorum. Sadece yazdıklarıma inanıyorum. En azından yazabiliyorum. Yazdıklarımı beğenmek değil bu aksine beğenilme kaygısı duymadan kendince beğenerek yazma hali bu. Bu arada kendimi beğenmek ne haddine Ene demek yakışır mı hiç dilime Koca Yaradan bile kendi Kelamında Biz diye bahsetmişken Kendinden, Ben var mıyım ki?


Haftada Bir Onca yazılacağa rağmen susarak gecikerek en azından Haftada Bir olarak yoluna devam ediyor.

Haftaya Görüşmek Üzere…

Selametle

Ali 2o1o

4 Comments




O Kadar güzel yazmak istiyorum ki okuyanın içine hançer gibi saplanmalı o kelimeler. Çok güzel tarif etmeliyim. Asla dolduramamalı güzel adlı kelime yazacaklarımın ardını. Önüne ya da arkasına kifayet ekletilmemeli. Herhangi bir tabir O’nu tasvir ederken ki güzelliği açıklayamamalı. Açıklanamaz olmalı eşsiz güzelin tabirinin bile eşsiz güzelliği.

Cennetten kovulan ilk insanın bir hatırlayış hali ile tek seferde nüksedip dudaklarına yansıttığı bir isim düşünün. O isim sayesinde yeniden cennete kabul edilen bir cennet sürgünü düşünün. Yusuf’u zındana attıran bir isim olsun ve Yusuf’u sınavların sınavından alıp Mısr’a emir Yapan o İsim olsun. Vahşi’ye bir değil bin ah çektiren Ah ki eyvah dedirten bir isim düşünün. Dervişe yemeyi içmeyi unutturan. İçeriden haykırırken dışarıdan suskunluğa mahkum kılan bir isim olsun. O İsme sahip Olanın edebi ile dünya intizam ve nizamını yitirmesin. Öyle isim ki. Nur’u Ay Nur’u Gül. Can-u Canan. İsmi Azam. Ahmet. Muhammed. Hazreti Muhammed. Hazretin bir ismin başına en güzel yakıştığı hal. Birlikte anıldığı için mutlu olma halinin hali işte Hazret adlı kelimenin durumu bu. Gül vermek istiyorum bütün dünyaya. Kutlu Doğum HAFTASI….

Burası benim ülkem. Her ne kadar bana dair her şeyi benden almış olsa da benim ülkem burası. Kopamıyorum küsüp ayrılamıyorum bu ülkeden. Benim ülkem burası benimle dertleşen beni yalnız hissettiren, yine aynı çeviklikle aynı zamanın aynı dilimi içinde beni dünyanın en kalabalık insanı zannettiren. Sadece benim ülkem gördü gözlerimin içindeki yeşili. Yalnızca benim ülkem baktı gözlerimin içinden ruhuma. Ben sadece bu ülkeye gösterdim yeşil kapılarımın ardındaki sonsuz mor diyarları. Ben adlı mahremiyetimi.

Milyonlarca partikül birbirinden ayrılıyor her sabah bu ülkede belki hüzünlü belki sevinç dolu. Ve her akşam bir araya geliyor benim ülkemde. Belki ayrı, belki bir arada. Burası benim ülkem. Benim ülkem ayırıyor benim ülkem birleştiriyor. Bu ülkede üzülmek yok dünyanın en büyük trajedisini yaşıyor olsanız bile herhangi bir maruzatı yok, çünkü kaldırmışlar üzüntü denilen ikiyüzlü riyakar kelime örtüsünü. Bu ülkeyi kuranlar üzülmeyi yasaklamışlar. Mutsuzlukta yok bu ülkede. Ama olmayan mutsuzluktan, yoksun olan üzüntüden hatta belki kendine gizlediği sevincinden daha büyük hüzün var bu ülkede. Kabullenilmiş hüzün. Sessiz hüzün. Adı gibi samimi hüzün. Kendine kaldığında hissedebildiğin şey adı hüzün olan şey sadece hüzün. Hüznün damarlarıyla da uğraşmışlar bu ülkeyi kuranlar. Ama şunu anlamışlar ki. Bu ülkenin alnına yazılmış hüzün. Ve yeter ki alnına yazılsaymış yaşanmaya mahkum olan şey. Sökülmüyormuş yüzyıllar boyunca. Kocaman bir hazan var bu ülkede. Kendi yaralayan ama o yaraya merhemi sadece kendinde olan bir ülke burası.

Ben bu topraklara bağlanmışım bu topraklar bana kök salmış. Cihangir den o tepeden salıyorum ruhumu bedenimi kendimi. Kendimle ilgili en düşünülecek şey var aklımda en beni düşünüyorum. Hatta burada benim ülkem de birçok zaman beynim varlığı ile ilgili geçerliliğini yitiriyor. Kalbim tedavülde oluyor. Bu kadar basit açıklayamıyorum ama aklım değil kalbim hükmediyor bana ve sadece benim ülkemde bu iki garip organ birbirinden ayrılmayı bu kadar sorgusuz başarabiliyor. Ben benim ülkemdeyken duygumun önüne mantığımı geçiremiyorum. Bundan dolayı seviyorum belki de bu ülkeyi.

Binlerce bahanem var aslında sevmeye bu ülkeyi. Seviyorum ben benim ülkemi. Bu kadar bonkör harcamamalıyım bu sevmek sözcüğünü ama el verip tutamıyorum taşıyor içimdekiler. Hangi durak bu kadar büyük bir mutluluk, hangi zaman bu kadar durdum ve bu kadar kendimde döndüm. Ah Pierre Loti. İçimde o kadar büyük bir savaş var ki bilsen nasılda yorgunum ben bedenimden. Sana dayadığım avuç içimden anla. Sana bulaştırsın toprağına anlatsın hikayemi. Oku beni okuyabilirsin bilmekteyim. Bu yorguna ninni söyle ağızsız dilsiz tepe. Yapayalnızım bu ülkede gözlerim yeşil ve bu ülkenin adı nakış nakış işlenmiş yüreğime İstanbul Benim Ülkem. Sana yazıyorum bu yazıyı İstanbul. Ve sen Ruhunla dinliyorsun. Bunu hissediyorum.

Bu hafta kapanış müziğimiz yok. Benim ülkemi dinleyin, milyonlarca kalbin o ruhun canlanması için nasıl bir ritmik tempoda çarptığını duyacaksınız. Mükemmel evet evet tek kelimeyle eşsiz. Sessizlik ülkemin katıksız sessizliği seni de çok seviyorum. Benim Ülkem


İstanbul…


Haftada Bir Serüvenine devam ediyor.


Haftaya Görüşmek üzere

Selametle…


Ali 2o1o

0 Comments



James Blund söylüyor sırf benim değil duvarında Nazende’nin asılı olduğu kalp kırıklıklarımla dolu odamın da ruhuna işliyor. kelimeleri renkli bir şiir gibi Goodbye My Lover. Birkaç gündür tepemde dolaşan ilham perimi incitmeden yakalamayı nihayet başardım. Kendisi Güz yapraklarından oluşmuş kanatlara sahip dolayısıyla yakalamak canını yakmadan onunla olmak çok zor. Ve ben Onun için sabrediyorum. Genelde Perşembeyi Cuma ya bağlayan geceleri odama misafir oluyor. Ranzanın köşesine oturuyorum ayaklarıma bakıyorum her zaman olduğu gibi yüzüne bakmaya çekiniyorum. Ve anlatmasını bekliyorum tek tük birkaç kelime sarf ediyor işte olduğu kadar.

Düşlerimi düşüreyim gözlerinizin önüne sizler düşlerimi okuyun. Şu sıralar muzdarip olduğum o kadar enteresan bir şey var ki eskiden o çok renkli oyun şimdilerde çok ciddi sıkıntılar yaratıyor desem yeridir. Evet şu sıralar artan baş ağrılarımın eşliğinde zihinsel başıboşluk yaşıyorum. Anlatılamaz bir grilikte yok oluyor partiküllerim sonra rengarenk dağılıyorlar anlamlı anlamsız kabuslar oluyor. Karşımda oturan muhatabım olan kişiyi dinliyorum her şey yolunda gibi bir şeyler anlatıyor. Oradan bu parayı almalıyız. Hesaplara dikkat etmeliyiz. Karşımdakinin dediklerini tekrarlıyorum ama bu kelimelerin anlamını bilmiyorum çok basit olağan bu kelimeler beynimde anlamsız bir karmaşaya neden oluyor. Sanki adım adım kumun içine gömülüyor gibiyim boğuluyor gibiyim. Kumun içinde kuru kuru ölüyorum. Gece hemen uyumadan önce uzandığım yatağın yeniden odamın içinde fırıl fırıl dönmesi de çabası. Yok yok yeniden deliriyorum. Belki de uzun süredir benden ayrılmış aklıma kavuşuyorum.

Sen Zenginiyim şimdi sensizlik dönemlerinde oluşturduğum senlerle dolu her tarafım Facebook ta bir grup var oldukça beğeniyorum paylaşımlarını. İnsan İnandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar yapabilir diye bir göz atın derim.

Bu hafta hafta içinde bir anı dinledim senden ilk kez duymuştum ama yabancı değildim kelimelerine. Garip ki bu gece hissettim, yastığımdan sen kokusu geliyordu ruhuma dolanıyordu. Evet evet mükemmel bir hatırlayış eşsiz bir biliş hali sen kokuyordu yastığım. Ve ben senin kokunu sana yazmıştım.

Bir ayağı olmayan bir karınca varmış aşk ile yola çıkmış. Yare, dosta ulaşmak için, yolda gören karıncalar sen ne yapıyorsun bu tek ayağınla ulaşabilir misin demişler. O da aşk gibi bir cevap vermiş ulaşamasam da Yolunda ölürüm...

Ah o sokağın kulağı olsaydı da ayaklarımın yalvarışlarını duysaydı. Ne olurdu dönüp sarılabilseydim sana. Boynunda ağlasaydım.

Aşkın verdiği müzikle başladık aşkın verdiği müzikle bitirelim aynı gecede belki de yüz kez tekrarladı kendini Can Atilla – Aşk’ı Hürrem...

Haftaya Görüşmek Üzere..

Ben Hep buradayım...

Selametle...


Ali 2o1o

0 Comments

Nedir?

15.02.2010 zaman: Pazartesi, Şubat 15, 2010 Gönderen illegalizma

Ne söyleniyor. Nasıl Söyleniyor...

Nasıl da çarpıyor yüreğim bilsen tutmuyor dizlerim...

Gözlerin çarpar gözlerime Konuşamam...

3 Comments

En Yazı...

14.02.2010 zaman: Pazar, Şubat 14, 2010 Gönderen illegalizma




Bu hafta Uzun süredir yazmadığım Enleri yazayım evet öneriler topluluğu yazıya hoş geldiniz.

Küçük Prens : Yıllar önce her neyse şimdi onca şeyi kaybettikten sonra bile yine aynı tadı aynı gezegende yaşatmayı başarabilen Küçük Prens Antoine de Saint Exupery’nin Mükemmel hayal gücü bütün bir haftada en önemli enimizdi. Hala yetişkin olmayı başaramamaktan, hala rakamlarla konuşamamaktan, hala mor panjurlu evi hayal etmekten, hesapsız bir dünyada hesapsız yaşamaktan kısacası içimdeki onca yıkıntıya rağmen, en zayıf noktam olan çocukluğumun yaşamasından dolayı mutluyum. Söylemeye korktuğum kendi ismini benim dilimde duyduğunda ürküp kaçacağından çekindiğim mutluluğu hissetmek gibisi yok. Küçük Prensin küçük gezegeninde istediğim vakit gün batımını izlemek.

Kafa Dengi : Bu hafta, hafta içinde aynı kanalda iki tane eşsiz yapımda olabileceğini kanıtladı bana 24 Kanalı. Gün içinde haber programları akşamları ise tematik film kuşakları ile oldukça seçkin bir kanal ama bu hafta içinde iki program vardı biri 6 Billion Others ( 6 Milyar Öteki ) ve bu haftaki konusu evrensel dillerden biri olan sevgi yakın zamanda vizyona girecek olan bir film de var bununla ilgili Başka Dilde Aşk diye. Belgesel izlenmeye değer olmuş tek kelimeyle. Aynı zamanda Cuma gecesi Kafa dengi adında bir muhabbet programı var ki ancak adı muhabbet ile açıklanabilir hem programın samimiyeti Hem de konukları Sadık Yalsızuçanlar programı çok güzel bir seyirlik haline getirmişti. Hele doğunun isyan halinin Hz. Ali ile eşleştirilmesi ve Zülfikarın Zahir’e Ve Batına bakan yüzlerinin konuşulduğu dakikalar mükemmeldi.

Solmaz Kamuran - Kiraze : Salt Mutsuzluk Kısacası katıksız Mutsuzluk. Yurtlarından çıkarılan bir etnik grup bir dine mensup olan insanlar bir hüzün yıllarca sabredilen zor ömür. Zamanın ve hayatın değişken bazen de kaskatı sabit sırlarıyla dolu tarihi bir roman. Kitabın birçok yerinde boğazınıza tıkanacak nefesiniz. Hele Raşel’in Moşe’ye Kavuştuğu an yok muydu?

Nazan Bekiroğlu – La (Sonsuzluk Hecesi ) : Sonsuzluk Hecesi Yok ile başlıyor ardından İlahe eklenip giden mükemmel bir öykü bir Nazan Bekiroğlu klasiği daha Yazıcının diliyle yazmalı aslında klasik etiketi az kalır açıklamak için. Yazıcı yazmış yine yazacağını. Cennetten kovulan ilk insanı Adem’i tarifsiz güzellik Havva’yı Teslimiyet adlı Habil’i Ateş yığını olan Kabil’i. Kitaplar vardır hani sizi bekleyen işte bu hafta kitaplar vardı beni bekleyen. La, Kiraze, Küçük Prens beni bekliyordu bu hafta.

Salyangoz : Aşk konuşulmadığında ete kemiğe bürünüyor. “Salyangoz” hafta içinde yayınladığım kısa filmden bahsediyorum. Bir kurban bayramında izlemiştim ilk olarak kaç yıl geçti aradan hatırlamıyorum. Çok beğendiğim bir filmdir. Hem kitaplar hem de Aşk var içinde daha ne olsun.

Feyruz : Le Beyrut deyip yak yık. Evet genelde kadın sesi daha bir etkiler beni Anaçlıkların damıdır? Bilmiyorum Ama kadın sesi insan ruhuna daha fazla yaklaşıyormuş gibi geliyor bana daha bir sırlı gizemli işte. Feyruz üç yıl önce durmadan dinlediğim şarkıları ile yeniden misafir oldu enteresan dünyama.

The Four Horseman : Beyaz At, Gri At, Kırmızı At Ve Siyah At Dünya üzerindeki katıksız gerçek bir mitos İronik…

Fondan Çalıyor Azam Ali – I am a Stranger in This World

Haftaya görüşmek üzere.

Ayakları az biraz yere basabilen bir serserinin deyimiyle

Selametle…


Ali 2o1o

1 Comment

Salyangoz...

12.02.2010 zaman: Cuma, Şubat 12, 2010 Gönderen illegalizma

Kimim Ben?

7.02.2010 zaman: Pazar, Şubat 07, 2010 Gönderen illegalizma


Altın kafesine mahkum olmuş bir kuş gibi gördüğüm kabuslar var şu sıralar beynimin gizli dehlizlerinde kalbimin el değmemiş göze bulanmamış kimseye anlatılmamış, kimseciklerin elini dokundurmadığı acılarından sızıyor kederim. Hem ruhum hem bedenim iki gözümün kenarlarından süzülüyor iki ırmak çenemde buluşuyor doymuyorum doyamıyorum ağlamaya.

El ver kurtar beni. Gecenin bir vakti Kar durmak bilmiyor şen şakrak indiriyor melekler her bir tanesini. Aziz Cuma gecesi henüz bugün. Duaya kapaklandı içim yüreğim bu kadar kimsesiz hissetmemiştim nice zamandır. Kaç zamandır. Bastırarak söylüyorum zamanları. Nasıl bir yanılgıymış meğer hayat denilen Garip kuru şey. Yolda başlamadan kaybetmekmiş adı bazıları için hayatın ta kendisi. Ama melekler indiriyor işte bıkmadan usanmadan iki gündür ve şimdi bu gecenin dibinde bu saatler de devam ediyor.

Güle eğlene taşıyıcıları tarafından usul usul bırakılıyor yere eşsiz Mimarın inanılmaz şaheserleri her bir kar tanesi. Yukarıya çıktığınızda Seslerin sahibine Kelamın ezeline ulaştığınızda benim dualarımı da alır mısınız heybenize. Çok ihtiyacım var kimsesizim Ancak O olacaktır yardımcım. Bu dünyadaki hiçbir şey benim değil. Ben hiç kimsenin değilim. Yok herhangi bir el tutacak ısıtacak artık korkmamama sebep olacak. Yok bir göğüs yaslanıp ağlayacağım bir omuz. Hayatta hiç kimseyle ismimin önüne bir bağlaç koyulamıyor bunu öğreniyorum. Ve kader bunu gösteriyor Ayan Beyan.

Hiç kimseyim Hiç kimsem yok benim. Üvey öylesine yapıştırılmış ve idareten yaşanmış bir hayatın üvey taşıyıcısıyım. Kimsesizlerin Kimsesi yalvarıyorum. Ben güzelim güzellerden daha güzelim. İnsanım nihayetinde melek değil fakat yeri geldiğinde meleklerden daha yüksek seviyelerde. Güzelim çünkü Yaradanım sensin her şeyim sensin ve ancak sesimi sen işitebilirsin. İraden cümle iradelerin üzerinde ve ben kendi irademle kapına geldim ancak senden dilenirim. Pencereyi açıyorum soğuk doluyor ciğerlerime yardımcı olun diyorum. Kar yağıyor susuyorum.

Yarım yamalak alelacele içilmiş bir sigaradan sonra henüz başlığını koyamadan yazıyorum. Yazacağım çok iyi biliyorum. Güzel yazacağım ne yazdığımı bilmeden neye yazılacağımı bilemeden. Sesimi kelimelerimi Kainat üzerindeki tüm seslerin Sahibine emanet ediyorum ve öyle yazıyorum. Çünkü açıklanası her sırrın içinde sır var sırrın özünde. Sahih ve kadim her söylenenin ardında. Hakikatin var olduğu Sırlar içinde Artık kelimeleri sırra ortak etmek istemeden o çok güzel yazılacak yerleri sana bırakıyorum al kalemini sen yaz bu satırlara gözleri değen.


Kimim Kimsem yok benim. Hem bilen var mı ki ben kimim?

Bu arada bakıyorum dalya demişiz. Tam 100 olmuş sevgiliye gönderilmemiş mektuplar….

Haftaya Görüşmek temennisiyle

Serserinin Deyimiyle Selametle….


Ali 2o10

1 Comment

Yenilen Yenilik...

31.01.2010 zaman: Pazar, Ocak 31, 2010 Gönderen illegalizma


Leyla...

Zamanın ardımıza düşüp ardımızı rahatsız ettiği zamanların ucunda bucağında sessiz sedasız yaşıyoruz işte. Haftada Bir - Leyla'ya ağıttır. Küçük bir an küçücük zamanlar diliminde içime doluşmuş bir aşkın sonsuza kadar izdüşümlerini kendimin sanki unutmak isteyip aslında sadece sanmak gibi bir kelimeyle kendi sanrılarıma sığınma halim olup. Unutmanın aksine anımsayacağımı umduğum yazılar birikimi işte.

Yıllar yıllar sonra bir hayatım olduğunda, bir hayatın bana bağlı olduğu civarlarda yeniden açıp okuyacağım bir günce. Yare yazıldığım, yeryüzünden silinip de manevi alem de bütün benliğimle dişimle tırnağımla var olduğum anlar.

Yar'dan habersiz Yar'dan aldığım emanet Yar'e doğru yol almakta. Bu yol ki hasret ateşinde yanmak Gurbet soğuğunda donmaktan daha çetin acılara gebe. Onca özleme hasrete rağmen asla Rahman'a Yar'ı aldığı için isyan etmeden. İsyan da ne kelime imiş. Bu duruma şükretmek kaderini kabullenmek bilinci ve ruh haletiyle. En büyük ayrılığın içinde olsam bile her an her saniye aklımı kemirsin diye Leyla, Aklıma hükmediyorum. Aşkın gelip aklı kovmasını değil. Aklıma doluşan eşsiz hatıraların aşkı bağrına almasını arzuluyorum. İşte o zaman gönüllü alıyor eline bavulunu o akıl, çekip gidiyor. Gerçeğin ne hayalin ne olduğunu kestiremediğim bir geceden bir anı; yanı başımda oturmuş nefesini yokluyorum. Kalbim kalbime değiyor. Ruhumun bu kadar çok kendine kaçamak hali yoktur bilmekteyim. Hala yanı başımda oturmuş. Susuyor aynı yere bakıyoruz. Çok ötelerden bir ses doluşuyor içime aşk aynı yere bakmaktır. Bunu söyledikten sonra o ses selam veriyor ve çekip gidiyor.

Güzel olmak, çirkin olmak, bütün dünyevi kavramlardan arınmak, seni sevmek senden ziyade güzel bulamamak, her tarafı güzel dünyada. Sen varsın ya
sen işte demek sessiz sedasız kendine konuşmak kendinle konuşmak. gözlerdeki yaşın sen olması. Sen olmasan da yaşanılmış her şeyi seninle yaşamak. Sensizken bile sadece sana Yaşamak.

Bir Ana Bir Oğul...

Bütün dünyayı Yedi katı ile sema yedi katı ile yer kabuğu. Milyonlarca çeşidi milyon canlısı cansızı ile donatmadı mı ki sevgisi ile YARATICI. Hu der Yer Hu der gökyüzü içtekiler dıştakiler. Ayrı ayrı ama kendi içinde ve kendi dışında her şey içerde ve tamamen dışarıda…

Hey Hak aşkdan bunca dem vuruyorum ama bilmekteyim her aşk ancak Allah der. Zahıri bütün aşklar kapılarının sonunda ancak Allah'a ulaşmalıdır. Yaradan'a ulaşamayan sevgi Heba olur erir biter. Faniye sevdalanmamalı. Ancak ruhun ölümsüzlüğü asıl ölümsüze aşk ile bağlanmalı ki bu dünya o ruha bir tiyatro sahnesini, Olan olmayan her şeyi bütün ayrıntısıyla gösterebilsin.

Gün gelsin ki Anasından nice zamandır ayrı kalmış bir evladı Hazin bir veda ile evladını bu dünyanın dibine gömmüş kendi hasretiyle yanmış bitmiş bir ana yüreği bağrına alsın. Çok uzakta gurbette olsun her şey. Zaten bütün alem gurbettir hem o anaya hem o evlada. Fakat bütün dünya sıladır. Öylesine kucaklasın ki elsiz ayaksız fakat öylesine sarınsın ki ve öyle bir sarılmışlık hissi olsun ki. Onca zaman hep birbirini arayan Aşık ve Maşukçasına. Tek kelime etmesin artık ne ana ne evlat. Dünya Hem Anaya Hem Evlada Bir seyrü sefer ziyafeti hazırlayıversin. Ve Yer Gök Allah’ı zikretmeye devam etsin.


Aksayan Aksaklığın gerçekleşmesi

Nice zamandır yazıyorum haftada bir aksayacak bazen yayınlanamayacak diye ama en ciddi aksamayı ne yazık ki geçtiğimiz üç hafta içinde yaşadık. Ama şimdilik bunu söyleyebilirim ki kıyıda görünen artık aksamanın olmayacağı. İmkanlar dahilinde haftada bir her hafta yazılmaya yayınlanmaya devam edecek. Eskisi gibi sadece Haftada bir kez.

Haftanın Enleri

Uzun süredir hayatın ne kadar zor olduğundan dem vurmuşum da yazamamışım. Bakıyorum da meğer varmış yazılacaklar. Profesör Suat Yıldırım’a ait Kur-An’ı Kerim Meali Dünyayı anlatan kitap öyle sorularıma öylesine sert çıkmazlarıma cevap buldu ki şaşırdım kaldım. Gerçekten Kur-an’I Kerim her zamana hitap etmekte henüz birkaç ay önce yine okumuştum ama şimdi şunu algılıyorum birkaç ay önceki ben şimdi ki benden farklı bir benmiş. Malumunuz Enler bölümü uzun uzadıya uzardı ama Şimdi bütün dünyadaki en büyük mucizenin ardına başka bir en eklemek makul kaçmaz!

Haftaya Görüşme temennisiyle

Serserinin deyimiyle

Selametle....


Ali 2o1o

0 Comments

Hadden Halsiz...

26.01.2010 zaman: Salı, Ocak 26, 2010 Gönderen illegalizma


Herşeyi söyledim mi ?


Hiçbirşey söylememişim...


Ne Kadar çok susmuşum meğer...


2010 Bir görünmez kapının ardından açılan başka bir görünmez kapı...


Demedim mi?


Oraya gitme demedim mi sana, seni yalnız ben tanırım demedim mi?

Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana, alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen,

dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?


Demedim mi şu görünene razı olma, demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,

onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi? Ben bir denizim demedim mi sana?

Sen bir balıksın demedim mi? Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,

senin duru denizin ben'im demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?



Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,

Senin kolun kanadın ben'im demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin, demedim mi soğuturlar seni.

Oysa senin ateşin ben'im, sıcaklığın ben'im demedim mi?

Türlü şeyler derler sana demedim mi? Kötü huylar edinirsin demedim mi?

Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?

Yani beni kaybedersin demedim mi?

Söyle, bunları sana hep demedim mi?


Mevlana Celaleddin Rumi...


Haftada Bir Haftaya Pazar günü yeni yazısıyla yeniden Burada...
Selametle...
Ali 2o1o

1 Comment