The Fall Düşüş (2006)


Eşsiz bir filmden bahsedeğim gerçekten eşsiz bir şaheser. Aklın uçlarında ancak aklın alabileceği kadar gerçek ve rahatsız edici bir konusu olan bir film Fall ( Düşüş ). Bir sinema dublörünün talihsiz kazasından sonra kaldığı hastane de Alexandria adlı ufacık pamuk gibi bir kızla tanışması ve O na masal anlatmasıyla devam eden bir film


Film bazen Roy'un hikayelerindeki hayal alemlerinde - ki bu hayal alemleri eşsiz sinematografik çalışmalara sahip, ve bu durum izlediğiniz filme el ayak renk doku ve koku katmış - Bazen ise Roy'u hedefine taşıyacak Alexandria'dan istedikleri gerçek hayatta devam ediyor.


Yaşamak ve yaşamamak arasında ince bir çizgi gibi bir film herkesin hayatında en az bir kez izlemesi gerekli .


Fetih (1453)


Aziz Şehrin önünde duran henüz 21 yıllık kalp atının üstünde duramaz, kalbinin koruna dur diyemez ve haykırır Ey aziz Konstantiniye ( İstanbul ) Ya sen beni alırsın Ya ben Seni. Yaşadığınız toprakların adı İstanbul ise bazen tam göbeğinde durun Bir semazen gibi dönmeye başlayın Yeditepesindeki yedi caminin durmadan haykırarak Allah a dua ettiğini göreceksiniz. Sonra aşıkların Sevdalıların bir iken bin sevdaya bulandığını algılayacaksınız hatta bazen boğazınıza boğaz dolacak ufak bir esinti size İstanbul'da olduğunuzu anımsatacak.


Asırlar öncesinden Kainatın kurulmasına sebep Peygamberin Müjdesi ile fethedilen Bir yüzyılı devirip yeni bir yüzyıl açan iki ayrı kıtaya kollarını açan bir şehirdesiniz. Şehir size dua eder, Sizde dualarınızı esirgemeyesiniz.


Değişim (2009)


Bodoslama daldığım 2009 için hala yapabilecek doğru dürüst bir yorumum yok yani hep olduğu gibi devam ediyor ama bu bir kesin 2009 a dair yapılabilme ihtimali ufak olan birçok olgu 2010 a kocaman olarak devir daim yapıyor. Ve inanıyorum ki 2010 uzun süredir hasretini çektiğim ve ummadığım nice değer verilmesi gereken değerleri yanıma getirecektir. Hayatımı az çok ciddiye almaya başlıyorum. Tamam zaten normal bir alem ve standart bir dünya içinde değilim ama bazen önemsemek te gerekmekte.


Baba (1984-20..)


Tam 25 yıldır evladımsın benim kanımsın canımsın fakat ben bu 25 yıldır senden tek birşey anlamış değilim...


Bir babanın sabahın kör karanlığında evladına dediği kelimeler bunlar.

Ne garip şu sıralar hem ben hem de kendisi ciddi bir insomnia sıkıntısıyla karşı karşıyayız. Uzun uzun isyan etmem gerekirken ve bu kadar o istediklerimi anlatmaya cesaretlenmişken işte tam o sırada içimdeki Bazı ben'leri öldürdüm. Gözlerindeki o eşsiz o derin pişmanlığı gördüm üzüldüm hüzünlendim tek kelime edemedim.


Oğul (2009)


Kumral saçlarını suratıma - ufacık ellerini göğsüme sokuşturuyor içim içimden kalkıyor, hem zaten yabancıydı kendisi buralara. Kokluyorum başka alemlere dalıyorum ne kadar eşsiz yaratmış Yaradan. Ne inanılmaz bir koku bu böyle uğradığı yerlere çok güzel resimlerden fırlamış bulutlar yayıyor. Ve ben o eşsiz manzaraya hayran kalarak izliyorum.


Kardeş (30/05/2009 - 23:55)


Bu aziz gece olsa olsa mubarek hayırlıdır. Gökyüzünden yıldızlar gözyaşların gibi bağrıma doluyor doluşuyor etrafa melekler saçılıyor. Kardeşim, Eşsiz Parçam, Eksikliğim, Tam Olmuşluğum - yanımda susuyorsun ve biz susuştukça ötelere kainatın alemin dünyanın çok ötesine hayırlı kapılar güzel zamanlar dağıtıyoruz. Allah'tan temennizlerimizin en başına sırtımızda bir çuval Ebubekir Görevinde, Olmayı ekliyoruz. Haddimize değil fakat, Ve ancak sen ve ancak ben ve sen varken ben Ve ben varken sen bunu isteyebilir.


Aşk ( Sonsuz )


Zamanı vakti yok bunun söylenecek ve söyleyecekleri de yok sağır dilsiz kör



Aşk ne uyku bilir ne de beni uyutur. Kıvrım kıvrım kıvranarak uyku ve uykusuzluk halinde sevginin cennetinden sevginin cinnetine akıyorum bilmiyorum ve algılayamıyorum uyuyor muyum uyanıyor muyum ? Ellerinden sarıyorum terini hissediyorum, uçuyoruz dünyanın tepesinde. Bilseydin kaç gece saat geceyi çok geçince senin kapının önünde dilsiz kulaksız beklediğimi, dolup dolup boşalırken birkez olsun ağlayamadığımı. Aşka ve hayata dair mutluluk huzur adlı bir yol keşfedildiyse eğer ben buna inanıyorum o şey deli gibi aşık olunmakta değil ancak bu derece aşık olmaktadır.


Ünlü bir yazar şöyle der : Bir parça beyaz boş kağıt Tanrı’nın bize tanrı olmanın ne kadar zor olduğunu anlatma yoludur der. Ve şimdi kendimi düşünüyorum ne yaparsam ne yazarsam koluma yasladığın başının beni sardığının hayalinin resmini çizemem söyleyemem. Sardığın anda ağla ey yar gözyaşların gözyaşlarıma bulansın ruhum özgür kalsın ifrad olsun seni ben değil ölümsüz ruhum sarsın. Onca yaşamaya ve yaşama rağmen. Ne anlatsam ne anlatayım bilmem ne söyleyeyim – bunca söyleyemezken söyleneceklerin sonu yok. Bir gariptir başlanacak ucu da yok bucağı da yok. Sana başlayacak cesaret güç yok. Takat yok bu alemde öyle bir kalp yok. Ve ne garip o sayfa hep beyaz sonsuz bir beyaz.


Sen alemi ötelerde ben her gece uyku yoluna seyrü seferde sana hayırlı geceler temennisiyle. Sırf gözlerimi kapadığımda aklımda fikrimde ruhumda sen ol ninnim kal.


Gece ve gündüz sadece tabir olur bunu anlatmaya hem gece ağırdır sensiz hem gündüz mahkum ve çaresizdir sensiz. Durmadan geceyi gündüzü Yaratan Yaradan’a dua ederim. Senin bana karşı duyduğun hüsn’ü zahnı da bana yüklesin de senin yükün hafiflesin, bir of bile çekmeyesin.


Şimdilerde dünya kadar ihtiyacım var sana dualarını esirgeme bende esirgemiyorum senden inanıyorum ki ancak dualarımız bizim derdimize devadır.....

1 Comment


Susmak ve konuşmak üzerine uzun uzun gelgitler var şu sıralar hayatımda herkes çok konuşuyor, ya da ben haddimden fazla susuyorum. Umursamıyorum olağan şeyleri herşey çok olağanmış gibi geliyor. Aaa baksana filler uçmayı öğrenmiş deseler kafamı kaldırmaya niyetim yok. bir tür uyumaya başlama yada uyumadan uyanma hali gibi. şimdilik anlamış değilim fakat hayata karşı bu önemsememe halimden hoşlanıyorum. Aslında aksine asıl önemsemem gerekenleri önemsemeye başlıyorum. Bu durum yani dünyevi şeylere ilgimin sıklıkla kopması madde alemi ile ilişkimin bağlarını zayıflattıkça manevi alemimde yeni pencereler açıyor. Dünya üzerinde görünen dokunulabilen herşeye dair duyduğum hissizlik önemsememe hali beni, asıl önemsemem gerekenlere yönlendiriyor.

Bu boşvermişlik hissi ağırlığımı alıyor biraz üzerimden. Hayata dair sorumlulukları ya da tamamlanmamış hayalleri, ve sonsuz bir suskunluğu veriyor koynuma.

Kitaplarımı yeniden yazıyorum, kalemi yeniden elime alıyorum, zamanın zaman olduğu zamanlara yolculuklarda bulunuyorum. Üzerimdeki o ölü toprağından kurutuluyor sıyrılıyorum.

Sadece zamana zaman tanımam gerekiyor. Ve ben O na o tahammülde olduğumu göstererek ona istediği vakti vereceğim.

Bu kısacık yazının altına haftanın enlerini de ekleyip sizlere veda edeyim. Ya yeniden aşık oluyorum ya da zaten deli gibi aşığım farkına varıyorum. Her akşam onca olumsuzluğa rağmen sana yazmak senden yazı almak herşeye değer. İmkansız inanılmaz hatta çok acı fakat ikilem arasındaki huzur, onca olası talihsizliğe rağmen bir talih gibi sevgi, çünkü herkese nasip olmuyor gerçek sevmek, gerçekleri sevmek, gerçekten sevmek. Katre-i Matem var elimde İskender Pala'yı ilk Kitab-ı Aşk ile tanımıştım şimdilerde kendisi Divan Edebiyat topluluğu ile meşgul. Ama harika yazmış yine son kitabında. Sizlerde ben gibi İstanbul, Mor, Lale Ve 6 rakamına aşık iseniz hepsini bir arada bulabileceğiniz kişiye özel tarzda yazılmış bir kitap. Cennet ve Cehennem de bu enlerin arasında 20 dakikada her taraf sele boğulabilir yine 20 dakikada her taraf cennete dönebilir herşey bir kaç dakika var ve yok - hep ve hiç gibi. Soluklarıyla gönüllere başka taraftan seslenen bir kadın var. Türkülere eşsiz kıyafetler diken, usta bir terzi gibi işleyen tarzda nefesli bir sanatçı Yeninur Ada 2009 yılının ocak ayında yeni albümü çıkmış ta o dönemin yoğunluğunda ulaşmak nasip olmamış - şimdilerde o günlerin acısını çıkarır gibi bir kaç kez dinliyorum her şarkısını. Hele bir şarkısı var ki derinden aman ettiren ah çektiren tarz da Sözler aynen şöyle Ben bir güvercinin olsam/ Çadırın başına konsam/ Çırpınıp yanına gelsem / Ah eli karanfilli Gelin./ Aklım aldın bir bakışta


Ali 2oo9

0 Comments


İklimime dokunuyorsun kalbimde senden ziyade oluşmuş cennette yalın ayak turluyorsun. Bastığın yerler sen kokan güller, eşsiz çiçekler, sana dair her şey işte….

Ey güzel – Güzel olan ne varsa sendendir sen var isen alem güzeldir dünya yaşanacak bir yerdir. Her iki cihan cennettir. Cennete açılmış cinnetli beynin izdüşümleridir. Varlık ve yokluk arasındadır. Gerçek yoktur senin dışında varsa gerçek doğru dürüst bir şey ise o da senden kaynaklanmaktadır. Senin dışındaki hayatımın çekilmez halini çekip çevirmeme neden olan tek şey belki 1 yıl belki 100 yıl sonra sana ulaşma ütopyamın – aklımın içinde her gün yeniden yenilenen yeni bir ışıkla yeni tutma gayretimdir.

Savaşım mücadelem uykusuz hallerim gecenin bir vakti kalkıp içtiğim bir bardak su gibisin. Çöldeyim serabın mehtabın yansır adımlarımı savurduğum yerlere de öyle yürümeye takat gelir kalbime gönlüme ayaklarıma.

Bazen seni içine hapsedip kendimce hayaller kurduğum o evin önünden geçiyorum çocukluğum geçmiş eski anılarımın hiçbiri canlanmıyor orada dilsiz sağır kelimelerim bağırıyor içimde. Sadece sen olabilecek hayaller yeşeriyor kalbimin ufuklarında, güneşler doğuyor, güneşler batıyor, bir yaz yağmuru başlıyor gözyaşlarıma karışıyor. Yaşıyorum.

Su akar yolunu bulur hayat bu gayri yarım yamalak hep bir tarafı eksik, lakin o taraf tam merkezindeymiş hayatımın.

Bir ömre sığdıramam seni. Bir ömür alamaz bağrına seni yok yok bitmez sana yazılacak kelimelerim, sonu olamaz sonu gelmeyen cümlelerimin.

Güne güzel uyanırsam senden bir iş bir olgu bu dünyaya dair geçici herhangi bir mutluluk bir huzur var ise senden taraf esiyor bu rüzgar. Her tarafımdasın bazen poyraz olur. Bazen samyeli misali esersin. Farkın damısın?

Yeni bir dünya kurdum hem sana hem bana ait dokunulmayacak bir diyar dan ulaşılmaz geçmişten ulaşılamayacak gelecekten öteye belki asırlar öncesine, Mecnun gibi çöllerde belki Şems-i Tebrizi misali Rumi çarpan gözlerde duran kalplerde duyulurum var olurum, belki bir asır sonra unutulmuş bir çiçeğin bünyesinde can bulurum belki asırlar sonrasında alnıma dayayıp silahı çekerim tetiği de ölmek ve olmak için.

Şimdi bakmaya kıyamadığım kendi nazarımdan korkup nazara sarıp saklayarak baktığım gözlerinden bir dünya oluyor orası. Gördüklerini paylaşıyorsun. Bizi bize bağlayan şey konuşmak değil anlıyorum, biz biz olmayı susarak başardık. İçimdeki onca deprem, onca şey oluyor biriken ben burada buraya yazıyorum herkes susuyor ben sana konuşuyorum. Herkes konuşuyor ben susuyorum suskunluğumu da bir sen duyuyorsun.

Güzel bir çiçeğe yansıyor silüetin ya da beni hüzüne salan bir manzara misali alıyor kendimi almaya çalıştıkça daha fazla boğuluyorum ama huzur ama sabır artık adı her neyse O oluyor. İşte. O oluyorsun içimde büyüyorsun küçük bir çocuk oluyorum bağrında. Her türlü yalnızlığıma her türlü kimsesizliğime ilaç oluyorsun. İçimde yaralar açıyor. Yeni yaralara merhem oluyorsun.

Elimi göğüs kafesime uzatıyorum. Yaşıyorum….

Aşka dair dünyada bir şey varsa ancak sen gibi hem aşık hem de maşuk dinlenir. Sen söylersin en eşsiz türküyü ruhumu kıran, mantığımı yıpratan, ancak sende senfoni olur kelimeler eşsiz bir uyumla tınılarını işitirim her türlü enstürmentalin, ve ancak sendendir tüm şarkılar sözler kelimeler.

Dediklerim altına ismimi alacak tarz da şeyler değil ismim yok ismin yok bu alemde Varsın. Varlıktan da yokluktan da ötede bir var sın.

Yarana tampon olabilirim demiştin. Farkındamısın Anam Oldun Babam oldun koca koca alem oldun bana...

Ali 2oo9




0 Comments

Enstanteneler

12.05.2009 zaman: Salı, Mayıs 12, 2009 Gönderen illegalizma


Umudumu yitirmemek için elimden gelen ne varsa yapıyorum ama o içimdeki sonsuzlukta dolanmaktan çekip alamıyorum kendimi....

Cep telefonumun dış ekranında gülümsüyor beni en seven herkesten fazla seven ama benden çekip giden eşsiz varlık...

Yaradan geçecek mi bu günler. Sana isyan etmem Ey Allah'ım Sen Beni benden iyi bilirsin. Şükür Tefekkür ve Tevekkül ile bağlıyım ve şükretmektir harcım hem zaten gelip geçici dünyaya dair sıkıntı bile fazla gelir özüme kızarım...

Sık sık dinlerim ne kadar da beni anlatır Azam Ali Im a stranger in this world ( bir yabancıyım bu dünyada ) - Bazen bu düşünce her tarafımı kaplıyor gerçekten yabancıyım ve her geçen gün yabancılaşıyorum bütün bütün Bütün Aleme...

Bu yaşamak zor iş sağdan kaçarsan soldan yakalanıyorsun yukarıya zıplayayım derken dibe çekiliyorsun...

0 Comments




Çıplak ayak koşuyorum. Heyecan ve korkudan ölmek üzereyim. Tepemde dört başlı bir kuş var. O kadar garip bir yaratık ki cüssemin birkaç katı kadar. Hatta gagasında dişleri, gördüğüm kadarıyla kılıç kadar keskin tırnakları var. Sırf ardımdan gelen tek mahlukat o olsa yine neyse ejderha ya benzeyen çift başlı başka bir varlık ta ardımdan koşturuyor yakaladı yakalayacak nefesini boynumda hissediyorum. Yığılıp kalabileceğim yere bakıyorum meğer çiğnediğim zemin kocaman kocaman böcekler türlü türlü yılanlar ve akreplermiş. Dizlerime kadar çıkmayı başarmışlar ben koşturdukça onlarda bedenimin üstüne doğru çıkıyorlar. Aniden boğazıma kadar süzülmüşler hissediyorum, neredeyse nefesimi kesecekler ağzımı burnumu kapatacaklar. Ama el uzatıyorum gökyüzünden bana uzanan ele elini tutuyorum kurtuluyorum. Bu ne güzel bir melek, bu nasıl bir cennet, nasıl bir kabus tu gördüklerim.






Hayatım hep bu döngü üzerine devam ediyor. Ben hata yaptıkça, çuvalladıkça, yalnız kaldıkça, yani herkesin uzaklaştığı sırada hep yanı başım da oluyorsun.






Herhalde dünya üzerindeki her sevgiye mantığa uygun açıklama getirilebilir, güzelliğinden dolayı sevilen kıza, dürüstlüğünden dolayı takdir edilen arkadaşa hemen hemen her sevgiye, Ama ancak bir annenin evladına duyduğu sevgi herhangi bir açıklama taşımaz. Sadece senin ayaklarının altına yakışır, sadece ellerin sunabilir, ağzın söyleyebilir cenneti. Ancak Yaradan kulunu senin biz evlatlarına duyduğun şefkat ve merhametle sevebilir. Ben bir evladın annesine duyduğu aşk ile az çok bir şeyler yazacağım. Annem sana yazıyorum.

Gece kabus görmüşüm başucumdaymışsın beni uyurken izliyormuşsun bir bardak su içirdin, içime serptin başka diyarlardan güzellikleri, burnuma saldın elini koklattın eşsiz misk-i amberleri. Beni o garip ucubelerin pençesinden kurtardın. Hem senden başkasının eli de o hengameye girmezdi gayri. Kendine sardın. Yıllar sonra hayatımızda eğer gerçekten birini sevdiğimizde uykudaki haline deli gibi sevdalandığımızı öğrendim. Dünyada ki hiçbir şeyin o sahnedeki kadar mükemmel olamayacağını algıladım. Şimdiler de daha iyi anlıyorum hatta hissetmeye çalışıyorum seni. Meğer kalbin çok genişmiş bir ben olsam yine neyse üç kardeşimin de sevgisini nasıl barındırdın orada öyle. Hiç teklemedi mi ?






Savaşın, barışın, zorlamaların, dünyanın dayatması ahlakın, kaygının, soruların, cevapların olmadığı bir yer senin kalbin saf sorgusuz sualsiz beklentisiz yıpranmayan bir aşk var. Kocaman bir okyanus gibi içine daldığımda dünyanın en güzel meyvelerinin tadını veren en eşsiz rüyalarını gösteren bir okyanus. Beni bilmem hangi başarım için sevmiyorsun, ya da kaşım ya da gözüm içinde sevmiyorsun, karşılıkta beklemiyorsun bu aşktan, her hatamda üzülüyorsun üzüldüğünü anlayıp üzülmemem için ben yanına vardığımda üzgün durmuyorsun. Çünkü parçalanmışsın da dünyaya gelmişim bu hayatı yaşamama sebep olmuşsun, çok ötelerde göklerde kaderimin hayatımın yazıldığı sıralarda ancak sana emanet edebilirlermiş. En iyisini de yapmışlar. Nasıl bir şeysin sen ne kadar sıcak ne kadar yumuşak.






Annem veda ederken, sen benden yana muradını gördüğünü söylemiştin. Seni sen henüz bu yerlerdeyken herkesten çok sevdiğimi bilirdin. Bende sevinirdim, şenlenirdim. Şimdi hayatımı yaşarken her şey varken, yokken, karışıkken, birini seviyorken, birine kızarken, yani büyümüşken çiçek toplamaya çıktım taze çiçekler kokladım hiçbirine kıyamadım. Bir anayı evladından ayırmamak toprağı çiçekten almamak için belki de, ama gelip sana toprağın çiçeğe analığını anlattım bu da benim hediyem kabul edersin umarım.






Bu hafta haftanın Enleri yok ömrümün bütün Enleri zaten sensin annem nasıl desem ne etsem de sevgimi somut hale çevirip dokunmanı sağlayabilsem. Gerek yok ta hani zaten biliyorsun. İçinde baharın akıl çelen müziklerini barındıran cıvıl cıvıl Makedon türküsünde bir nakarat geçer / Kalbimde bir yılan var anneciğim / O yılan aşk bir sen bilirsin Anneciğim/ Bu yazı hayatın başlangıcı olan kadınlara, Ayşe’lere, ve bütün annelere yazılmıştır. Elini öptüm dudaklarımın arasından içime o eşsiz rüzgar doluştu kalbimi gökyüzünde uçuşan her hangi bir yaprak gibi hafifletti. Alnıma koydum.






Ali 2oo9

1 Comment

Bir hayalim vardı ancak seni ancak beni gökyüzünde bulamazlardı içimdeki çocukla kurduk biz bunu bir balon kiralasaydık herhangi bir kentin herhangi bir tarafında gökyüzünde sarıp sarmalasaydım seni hep engel hep problem olmuş ama aslında adı aşk olmuş rüyaya dair...

Bir hayalim vardı bütün bir gece seni uykudayken izlemek elimi yüzüne sürmek.

Bir hayalim vardı boğazda bir retourantta bir yemek yemek sanki huzur sanki mutluluk gibi ne açıklamamız olsa oraya buraya ne korkularımız ne endişelerimiz...

Bir hayalim bin hayalim vardı söylemeye korktuğum hatta bazen kurgulamak bile acı gelirdi bana Hani sanki hayallerimizde kısıtlanmış gibi...

Ve gözlerimi kapatıyorum deli gibi sarıyorum onca hasretle bu sonsuz gurbetle seni. Orada ölmeliyim orada canlanmalıyım...

Sen cennetten kaçmış sonra kanatlarını gökyüzünde kaybetmiş bir melek bir anne bir merhamet yuvası bana. Cenneti getirmişsin gayri yeter bana...

Şimdi içimi açsan benden çok sen olmuşum. Ve seni mabedim eylemişim...

Gözlerin bu yazılara dokunacakmı bilmem...

Onca zamandan sonra tekrar anlıyorum bağır çağır haykırıyorum alemin bağrına, senden ziyadesine yasak kırık buruk suskun gönlüm....

Zahıri alem yaşıyorum mecburen. Batıni alemde buluşuyorum seninle ve işte gerçek bu ANLIYORUM ALGILIYORUM....


Şimdi tam şu sırada Loreena Mckenneth söylüyor. hayallerime işleyecek o adımlarını attığımız yol gibi The Old ways. Gözlerimi kapıyorum gökyüzünde biryerlerde ellerini tutuyorum kanına karışıyorum ruhuna bulanıyorum....

0 Comments

Din

2.05.2009 zaman: Cumartesi, Mayıs 02, 2009 Gönderen illegalizma

Tepemde kendinden bile rahatsız olan bir sonbahar güneşi var. Yürüyorum ve farkındayım kendi rahatsızlığımı güneşe yıkarak kendimi aklamaya çalışıyorum. Ve farkındayım farkında olmanın. Yüksek duvarların olduğu uzunca bir caddeden. Ardımdan sırtımı kolaçan eden güneşin dünyaya bana dair bıraktığı izi takip ederek ilerliyorum. Herşeyin bittiği yerde tam caddenin sonunda, hayatımızın sonu gibi uzun caddenin sonunda da tesadüfmüdür tevafuk mu bilinmez fakat, Bir hristiyan mezarlığı var Buraya kadar görüp algılayabildiğim herşey oldukça normal ama tam köşede yani mezarlık sınırları içinde de Kocaman bir Camii var günün muhtelif saatlerinde orada sonsuz uykuda ve uyanmada olanlara ninni söyleyen, Bir de üzerlerinde haç olan mezarlıkların başında ellerini düğümlemiş ağlayarak dua eden hahamlar var. Medeniyetler ittifakından söz edeceğimi sanmayın sakın , fakat sırasıyla ihtiyaca cevaben bir din sisteminin yeni bir sistemine dönüşümünü ve 3 din olarak bildiğimiz Kutsal dinlerin tek bir din yolu üzerinde devam ettiği görüşümü beyan edeceğim. Dilimin döndüğü derece bu sakıncalı konudan bahsedeceğim.

Biz müslümanların kutsal kitabında Bakara suresi 62. ayette İman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar, Sabiiler... Her kim Allah'a ve Ahiret gününe gerçekten iman eder ve Amel-i Salih ( Hayırlı Amel ) işlerse, elbette onların Rab'leri yanında mükafatları vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi kendilerini üzecek bir şeyle de karşılaşmazlar.

Burada Ayet'i kerime'de anlatılana bakılırsa Allah tarafından Yahudilerin, Hristiyanların ve Sabiilerin de affedileceği buyurulmaktadır. Aslında İncil ve Tevrat'ta dinin kendini tamamlası ve son peygamber den bahsedilmiş olduğu dile getirilmektedir. Fakat nihayetinde tahrif ( Tahrif : aslının değiştirilmesi ) edilen yada aslen tam manasıyla tahrif kelimesini karşılamasa da, kişisel görüş beyan eden kutsal kitaplar ( Kişisel Görüşe misalen : Hz. İsa dönüp dağa bakar ve dağ ne kadar büyük der ardından Matta : İsa Allah'ı dağda gördü - Luka : İsa Rabbine Hamd etti gibi iki farklı görüş beyan ederler yani Matta'ya ve Luka ya göre ki bu durumu 12 olarak düşünürsek nasıl bir değişimin söz konusu olduğu kabil ve göz önündedir. - (Hz. İsa'nın 12 havarisi vardı, Aynı zamanda Peygamber Efendimiz Akabe Biatlarında 12 elçiyle iletişim kurmuştu.- Tesadüf müdür ? Tevafuk mu ? ) Bu kadar çok çelişki ve bunca cevap varken soru sorulan kitap kesin cevabı tam manasıyla verememektedir. Kendimden hatırlıyorum bir vakit gizli gizli incil okurdum, sırf babam görüpte küplere binmesin diye, ( Bu konu ile ilgili yani İncil ve Kuran'ı Kerim ile ilgili gözüme çarpan aynılıkları ve farklılıkları da bir vakit burada okuyacaksınız. ) O zamanlardan aklımda kalan şu olmuştu 4 kopyalı incilin 4 kopyası da birbirinden farklı bir bakış açısıyla anlatılmaktaydı, yani her birinden pekala farklı bir cevap elde edilebilir idi. Asıl cevap kesin değil di herhangi bir şüphe taşımaktaydı. Bir kaç farklı pencereden bakılabilir ve kendine en yakını seçilebilir durumdaydı. Yani kişisel hareketin inanç dokunulmazına müdahale hali. Fakat Kur'an-ı Kerim kesin cevaplıdır. O vakit okuduğum İncil İman bağlarımı pekiştirmiş içimdeki şüphe tepelerini yıkmıştı, dönüp geleceğim konu şu ki şahsen 3 din diye bir tabiri kabul etmiyorum. Allah'ın yeryüzündeki dini kendini tamamlamıştır. Yani şimdiki dinimiz bir final niteliğindedir. Süreç içindeki değişimlere ayak uydurmak için peygamberi kitabı farklılaşan ama biz insanlar tarafından ötekileştirilen parçalara ayrılan savaş gerekçesi olan tek din. Hem bu durumla ilgili Kur'an-ı Kerim de bir ayette - Dini tamamlayacağız - diye buyurulmuştur.

Burada blogumda inanç din ibadet kavramlarını yazacağımı pek te düşünmüyordum, çünkü bu konu oldukça özel ve her tarafa ve her yoruma karıştırılabilecek bir konu o manada dilimiz sürçmüş ise affola, fakat içinde bulunduğum durum beni buna mecbur kıldı. Ki zaten şu sıralar kendi ajandama okuduğum ve hikmetine mazhar olduğum bölümleri de kaydediyorum. Evet elimde bir Öz var - Bu kainatın özü - herşeyden inceden inceye bahseden bir kitap dün okuduğunuzda başka bugün okuduğunuzda başka algılar yaratacak bir eser. Allah'ın mucizesi Kur'an-ı Kerim - Kur'an-ı Kerim'i onca zamandan sonra elime almam gerekliliğini tatlı öfke ve büyük bir şefkatle bana gösteren kişiye teşekkür ederim. Yer yer haddim olmadan bu durumla ilgili yazacağım.

Ve haftanın enleri : Mevlana ve Şems'i Tebrizi arasındaki eşsiz bağlanılmışlığı anlatan iki kitap var biri pek te tesadüf olmadan bana uğrayan ve finaline ulaşan kitap'tı ( Elif Şafak - Aşk ) Elif Şafak'ı ilk Bit Palas'la tanımıştım daha sonraki kitap ve yazıtları pek te bana hitap etmemişti ama bu kitap hakkında ne yazarsam yazayım sonunda siz en iyisi okuyun söyleyeceğim ben de sonu baştan yazayım dolandırmadan. Siz okuyun. Bir diğeri ise - Ahmet Ümit - Bab'ı Esrar - Ahmet Ümit okuyanlar bilirler çok ağır bir dile sahip olur genelde kitapları siz de ilk 100 sayfasına katlanabilirseniz ardını kendisi getirecek bir kitaptır. Ki konu zaten ilgi çekici olunca kurgu kendiliğinden okutuyor. Ve bir film var bu hafta Waltz With Bashir ( Beşir'le Vals ) kendisini bulana kadar ciddi bir uğraş harcadığım ama o uğraşa da değecek bir eserdi. Tamamiyle animasyon olan yer yer hayali kurgularla betimlenen ama o kadar çok hayatımıza dokunan bir yapım ki şaşıracaksınız. Filmin konusu ise şu Saba ve Şatilla filistin mülteci kamplarındaki katliamlar. Geçmişi unutan ve geçmişinin peşine düşen bir İsrailli tarafından başlatılan hikaye, Bu arada film İsrail yapımı iç hesaplaşma niteliğinde hatta izlediğinizde hem itiraf hemde iftira belki de dürüst bir aklanmayı göreceksiniz. Bu iftira sözcüğünün içinin dolu ya da yarım dolu olabileceğini varsayabiliriz. Bende kestiremedim olur da filmi izlemiş olanlarınız varsa bir açıklama sevindirir. Belki de ben yanlış ve önyargılarla izliyorumdur. Böylesine garip bir film, Kış bitti Yaz adım adım geliyor özlemişim ayaklarımı soğuk suyla uyandırmayı.

Hadi şimdilik veda edeyim önümüzdeki haftaya görüşmek üzere Bahar Aşk ve Suskun yazısının devamı ulaşması gereken yere ulaştı, okundu dinledim burada yazmaya lüzum görmüyorum. Sesini duydum şenlendim o heyecanla çocukluğa büründüm fakat fazla sürmedi. Hayat çelme taktı kocamışım dimdik duramadım yere eğildim.

Ali 2oo9

1 Comment