Garip günler geçiyor bu haftaki yazım ya geçikecek ya da ertelenecek....
Yollara düşüyorum hissettiklerime doğru yıllar sonra yeniden kanatlanıyorum...
Belirsiz başlangıç...
Determinizm ve Mucizelere Hala Çok derinden inanıyorum...
Tamam gidiyorum ama Kalbim Aklım Ruhum Burada o dikenli tele takılmış vaziyette...
Şu sıralar Delirmiş bir vampirin gözünden izlemek dünyayı çok özel bir deneyim John Malkavain Olmak...
Ruh halime uygun Olsa Gerek Leman Sam Eşlik etsin ben yokken sizlere...
Terk-i Diyar..
Erken Kalmış Gecikme....
Teşekkür ederim Ketum...
Hani Yazsam
Hani yazmalıyım diyorum dokunmalı bir taraflarına hayatımın...
Sessizlik Sessizlik Sessizliği Bozamayan Telefon Boş Oda Uzun uzun uzadıya çalan hep aynı şarkı...
Kesif ve sadece bekleme halleri....
Ciddi niyetin karar vermiş aşamadaki nabız yoklama adımları...
Ya Olmazsaların birikintisi her an önüne çektiğim set yıkılabilir...
Belki Kırılma anıdır yine hayatımın ya da kutsallaştırmışımdır belki yaşadığım bu (enteresan) zamanları...
Aklım acele eden sabır dozajıyla garip görüşmelerde...
Durup seyrediyorum - bazen - korktuğum hayatımın özel duraklarından birinde yine gün batıyor...
Söyleme Söyleyememe halleri...
Alish 2oo9
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, ETME.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, ETME.
Ey ay, felek harab olmuş, ziyan olmuş senin için bizi öyle harab, öyle ziyan ediyorsun, ETME.
Ey, makamı var ile yokun üstünde olan kişi sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, ETME.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan sen ayın da evini yıkmayı kastediyorsun,ETME.
Şekerliğinin içinde zehir olsa dokunmaz bize sen zehri o şeker, şekeri zehrediyorsun, ETME.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, ETME.
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, ETME.
İsyan et eyy arkadaşım, söz söyleyecek an değil aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, ETME.
Mevlana Celaleddin'i Rumi - Issız Sonsuz Gecelerimde Güneş Oluyor.
....
Alish 2oo9
Hey! Sana yazıyorum.
Biliyor musun? Sen deyince aklım köle kalbim gaddar bir hükümdar oluyor. Ve o padişah emirler yağdırıyor. Sana yazmama engel hiçbir kargaşa kalmasın diye hiçbir şüphe ve tereddüt olmasın diye sana yazmaya karşı koyan aklımın ufak zerrelerine savaş açıyor. Ortalık kan revan sonra uzaktan dönüp bakıyor eseri üzerine ve benimle dalga geçen başka bir ben gibi küstah küstah gülmeye başlıyor. Ellerime ayaklarıma seninle dolu her zerreme. Başka taraflarından çarpıyor, fütursuzlaşıyor, kontrol edemiyorum. Uyku haram zaten.!
Yanı başımdasın yürüyoruz birlikte, ellerin ceplerinde ketum umursamaz adımlarını ve nefesini takip ediyorum, anlayıp sen de nefesimi takip etme diye tutuyorum nefesimi. Korkak bir çocuk, savaşta esir alınmış asker, aldatmış Mecnun kimsesiz hisseden Leyla gibi, heyecandan oraya yığılıp kalabilirim. Bir adım arkadan yüzüme bakıyorsun şimdi tam kestiremiyorum herhalde gülümsüyorsun. Buz kesmiş havada gülüşünün estirdiği sıcak meltem sırtıma işliyor ürperti tutuyor benliğimi. Tam anlayamadım bunu neden yaptığını ama sen elini daldırdın göğsüme en diplerindeki kalbimi yakaladın. Sıkıyorsun sakince kalbim bir garip sanki çok sıcak bir yaz gecesi uyanmışta aceleyle ve gözlerini tam manasıyla kullanmayarak soğuk su içiyor gibi ya da ayaza çekmiş havadan sobanın dibine tünemiş gibi.
Anlamsız anlamlı algılamaya başlıyorum ne olduğunu da kestiremeden. Ve renklerim saçılıyor üzerine ufaktan çekinerek göz atıyorum elinin olduğu yere bir tek kırmızı yok. Karanlıklarımın rengi yok sadece. Her renk orada hepsi dans edercesine sanki bir yılan gibi süzülerek ilerliyorlar elinden itibaren. Yok yok öldürmek ya da bana boğmak değil niyetim. Karışsak hani. Hani açsam kalbimi görecektin ya renklerimi artık gerek kalmadı. Elin orada oldukça daha bir açılıyor ruhumun kaçmasını engelleyen kapakçık her dakika her saniye işte şimdi benden ayrılacak gibi. Ama ben sana kıyamıyorum daha fazla durmamalı elin, yorulmamalı O eşsiz sanat eseri.
Ve basit bir refleksle gözlerin iz bırakarak geçiyor gözlerimden onlarda biliyorlar nasıl tükendiğimi. Sevilmenin şımarıklığı mıdır bazen cesaretimi toplayıp ta bakabildiğim gözlerindeki? Yoksa hayır sadece geçerken uğrak yerine acıyarak son kez kırılgan ama kurtulası bakışların mıdır bunlar. Veya sıcak mıdır, soğuk mudur? Ne kadar başka şeyler gözlerin ve bakışların biri eylemi gerçekleştiren diğeri başlı başına bir eylem, başkaldırı sanki bütün alemime. Gözlerin kanatlanmış aklıma uçuyor. Düşüncelerimi okumaya mı gidiyor.
Susuyorum.
Şefkatin dolaşıyor saçlarımda ben sana dair dokunduklarıma değil dokunamadıklarıma sevdalanıyorum söyleyemiyorum yine tıkanıyorum kalıyorum bin bir türlü sorum var bağrımda haykırsam belki ancak kendi bağrım duyar sesimi. Onca sözden sonra anlamı varmı bilmem ama herhalde var olmalı bu yazıda eksik kalınmamalı yine her zaman ki gibi. Aziz kelime eşlik et dökül dişlerimin arasından ve haykır ağzım Seni Seviyorum diye.
Biniyorum arabaya kontağı çeviriyorum o sırada radyo devreye giriyor. Yabancı olduğum bir ses hiç te yabancı olmadığım sözlere sahip bir şarkıyı seslendiriyor Demet söylüyor – Bir vurgun bu sevda - sesi açıyorum saat gecenin kör karanlığı şehre karışıyorum bomboş cadde ye düşmüş ışıkları takip ediyorum hayallerimi takip ettiğim gibi. Öylesine bir sigara yakıyorum ama anlamsız değil çektiğim yudum. Ve gözlerin çarpıyor gözlerime Konuşamıyorum.
Alish 2oo9
Hafta içi yazmama rutinimi enteresan bir mesajla bozan kendisini tanımadığım ama iki adım yakınımdaymış gibi sıcak yazan kişi sana yazıyorum! YAZ!
Blog sana! Yeni bir ev sahibi gelecek bakalım anlaşabilecekmisiniz..
Kendisi şu sıralar tam öğrenemediğim hastalıkla savaşıyor. adı YAZ! bakalım yaz kadar sıcak mı ? benim soğuk bloğumda güneş olacak mı?
Bu pazar gecesi için abamı doldurdu hayat hatta taşıyor yazılacaklar...!
YAZ! HOŞGELDİN...
Neyse zap olayına gelmişken benim için TRT ’nin baş tacı yapımlarından Kırmızı Hattı bile geride bırakan ( Kırmızı hattın kimi bölümleri benden en baba belgeselimsi ama daha çok masal anlatan tarzda ( Vay be ne garip bir kategori ve dal oldu böyle ) program Oscar ödülü bile alır.) Bir program vardı dün gece. Çok enteresan İzdivaç evet izdivaç izledim hiç tarzım değildir böyle saçma sapan içerikli programlar izlemek ama işin gerçekten garip yanı dün gece çok başka geldi bana bu program. Kendimce yargıladım işte. Olayın en güzel yanı çıkan herkesin hem erkeğin hem kadının yani bütün tarafların ana kuralı sadece dürüstlük oldu. Beni yanıltmadılar. Düşünüyorum da bu programa çıkmak çok mu dürüstlük, akıllarında hiç mi soru işareti yoktu bu programa çıkmadan evvel? Bu kadar çok dürüstlük sevdalısı insan neden böyle bir programa ihtiyaç duyuyor o da daha farklı bir soru. Yıllardır hep aynı şeyi savunuyorum “bazen” belki yanılıyorum ama genel haliyle hep olay şu şekilde oluşuyor insanlar zayıf hallerini korkularını diğer insana dayatmaya başlıyor adım adım akıllarını kalplerini bir yoluyla satın aldıkları kendilerinin dışladığı yabancılaştırdığı kendinden olduğunu zannetmeye kendini mahkum kılan diğer insanlara. Ben çok dürüstüm de karşı tarafında dürüst olmasını istiyorum, Sana güvenmememin ana sebebi aslında kendi içime yeterince güvenememem. Seni seviyorum ama bazen kaygılarım var bazen kendimden nefret ediyorum acaba senden de vakti gelince ( bu vakit tam manasıyla kendimi bulduğum ya da kaybettiğim zamandır ) nefret edebilir miyim? bu sevgiler arasında diye haykıramıyoruz. Bu dürüstlük çizgisi herhalde böyle ince ya da çok kalın ki biz insanlar kendi benliğimizin eksik kalmış yanlarını aramaktan sorgulamaktan ziyade sanki dünyada var olması gereken durummuş gibi yaşıyoruz. Benim değilmiş gibi davranma halleri ve çalınan minareye kılıf olsun diye karşı tarafa yüklenme halleri. Kabullenmek ve aslında var değilmiş gibi algılamak ya da algılamamakta olabilir. Dolayısıyla var olması yada yok olması sadece bakış açımıza bakıyor. Biz korkmaktan korkuyoruz. En son bir bölümüne şahit olduğum Yemekteyiz de de aynı düşüncelere dalmıştım. İnsan olmak işte.
Tam vampirleştim bu aralar geceleri uyuyamama halleri baş gösterdi. Neyse düzelecek bu aykırı hallerim zamanı sırtladığımdandır her anı daha farklı yaşamaya başladığımdandır. Sabah en acil ihtiyaç güneş gözlüğü oluyor. Uykusuz kalan bedenimin içine göz kapaklarımdan içeriye güneş ışığı girmesin diye! Ya da aydınlık olmamalı bu dünya bunca karanlık bunca yaratık varken bunca ölüm bunca kalım ve savaş varken bulutların arkasından bile gelmemeli gün. Daha çok sorup daha az yanıt aldığım dönemlerden birindeyim. Daha fazla müzik daha fazla miskinlik daha fazla her şey sanki şu sıralar bunca aşırılık ta doyurmuyor. Zaten çözüm herhalde biraz daha kısmakta hayatın kanallarını biraz daha setler lazım her şeyin en fazla olmaması lazım! Hastayım uykusuzum hala yaşıyorum ne yapmam gerektiğini tam olarak bilmiyorum. Arsızlığım üzerimde yaşıyorum işte… Alex Fox acele ederek rahatlatıyor gitarıyla kalabalık müziğiyle. Ne garip…. Yine kendime hakim olamadım kestirip atacağım bir yazıya başlamış gibi başlamıştım oysa. Bir hafta daha gitti hayatımızdan farkında mısınız? Hala söyleyemediklerimle dağlar oluşturabilirim onların etkisiyle fırtına çıkarabilirim.
Alish 2oo9
Dünyamdaki en garip gecelerden biriydi...
MS hastası bir anne adayının başı ucunda bitmek tükenmek bilmeyen ve sessizce ağlamak zorunda kaldığım dakikalar, üzerime sinen hastane kokusu, hala uyuyor olmamam, bitmekte zorlanacak bir gün.
Hayır doktor yalvarırım ilaç verme çocuğuma zarar verir. ben razıyım bu sert acılara..
Sert ve ani ataklardan biri oluşmuş her iki gözünü birden kapamış yüzündeki kıvrımlardan acının ondan kaç yaş aldığını görmek çok kolay...
O içindeki için acıya direnmeye devam ediyor...
Yaşamak böyle birşey olsa gerek...
Görmedim yaşamadım söyleyemem. Elbette yaşadım.
Yazılamama halleri son 3 yıldır süre gelen sıkıntıların sonuymuş gibi gelen bir Aralık ayının sersemliğinden kaynaklandı herhalde. Aslında beklemek te lazım tam zamanında yazmalı tam vaktinde konuşmalı beklemeli sırayı - Ve hayata dair zamanı. Gerçek olana dek yalanı. Sabretmeli susarak yada bağır çağır. Ama sabretmeli dünyada - kapına getirilenlere bakarak yargılamak yersiz! Ve ne kadar ihtişamlı olsa bile İsyan halleri de manasız kaçar zaten insan olarak yaşanılan hayata.
Akacak kan damarda durmaz. Ne kadar koşarsa koşsun Lola - önemli değil - her koşuşu ne kadar farklı olsa da olacak olan sonun karşısına geçemiyor. Bu durum bize tembellik yapma hakkını doğuruyor manasına da gelmemeli. Çünkü sanki bizim gibi nefes alan dünya bizden ne alırsa yerine aynısını geri veriyor gibi. En zor en son anlarda bile sarılmalı hayata. Savaşmalı mücadelesini vermeli. Önemi yok sonucun zaten safım bellidir demek bile yeterli hem. Biz işte insanlar hep aynı amaç için farklı farklı çabalamalarla yaşıyoruz. Bu hayatlar bazen kesişiyor bazen ise teğet geçiyor. Bu haller üzerine uzun uzun fikir yürütmem cümlelerimi tamamlayamamam da bu garip zamanları yaşadığımdan olsa gerek. beklemelerin ardından gelen güneşe acele et demek saçma daha iyi algılıyorum.
Bir fikrim var dünya üzerinde. Mesela artık İsrail Filistine saldırmasa, ya da Hamas - zaten diken üstünde duran topraklarda - bu saldırı için İsrailin eline gerekçeler sunmaktan vazgeçse. Zaten savaş dayanak ister. Savaşıyorum çünkü savaşmam gereken kişi ya da değer - artık her ne ise bunun bir şekilde böyle olmasına sebep kıldı. İşin en kötü yanı şurası ki insan yapımı bombaların vicdanları yok bazen çocukları ve elbette masumları da vurabiliyor. Şu da bir gerçek ki. - İslamiyetin yumuşak havası ve hoşgörüsü müslümanlığın diğer dinlerden daha farklı ve ayrıcalıklı olmasını sağlıyor. bu durum sadece şimdiki zamana bakarak hayat üzerine yorum yapan insanlar için garip derecede anlamsız ve adaletsiz gelse bile elbette hepimizin SAHİBİ hepimizin hakkında en doğruyu biliyordur ve herşey tam olması gereken vakitte gerçekleşecektir. Çok basit bir örnekle Selahaddin Eyyubi'yi verebiliriz. ihtişamlı ordusunun kuşattığı kalenin kumandanı anlaşmaya karar verir ve Eyyubi ile görüşmeler başlar. Selahhaddin Eyyubi tarihe geçecek şu sözleri sarfeder. Askerler dahil olmak üzere hiç kimsenin ne malına ne de canına zarar verilmeyecektir. Bu durum karşısında afallayan hristiyan komutan biz haçlı seferlerinde bütün müslümanları katletmiştik sırf topraklarından krallar geçmiş denilsin arzusuyla. Ve Selahhadin Eyyubi cevap verir. İşte biz ve siz arasındaki fark buradadır. Sabah namazlarımdaki dualarımı yolluyorum duyuyorsun değil mi ?
En son yazımdan sonra ki süreç ve yedi günlük zaman dilimi içindeki agresif hallerimi düşünüyorum da anlam veremiyorum. Bunca sabırla hayata bakan ben - neden bu acele? Geçecek bunlar da bekle işte başarılı olabileceğin birşey yapıyorsun bekliyorsun.
Şimdi işte tam bu saatte gecenin en derininde kafamı uzatıp bakıyorum da sadece benim odamın ışığı yanıyor onca daire arasında. Uyuyamama hallerimi ve bu çıldırtan bekleyişlerimi bile seviyorum. Bu yazının içeriğine ve içinde bulunduğum bu vakit dilimine ancak Aubrey Ashburn'un - Out Of Darkness adlı şarkısı eşlik edebilir herhalde.
O kutsal hareketinle hem Sen hem de Ben için zamana ihtiyaç olduğunu tek kelime bile sarfetmeden ne kadar yerinde anlattın...
Alish 2oo9
Keşke Hiç Hırsız çalmak için içeriye girmese İsrail Gibi....
Keşke ev sahibi de o hırsızı teşvik etmese Hamas Gibi...
Bu yazı Tam Yazılması gerektiği sırada yazılmalı yazacak çok şey varken yazacak kafanın
Bünye içinde kendine yer bulamaması rahatsızlık verici..
Bir an önce toparlanmalıyım beynimdeki kocaman soru işaretinden şekere üşüşen karıncaları
oradan uzaklaştırmalıyım nasıl yapacağımı bilmiyorum ama bu yazı tam yazılacağı zaman yazılacak....