Hayal işte

Başlamaz ve bitmez bir alarm çalıyor durmadan. Bu vakte kadar hayatıma kurduğum bütün saatlerimi bozdum. Uzak diyarlardan çalıyorlar artık, ben onları bozma enstitüsünde çürümeye salıyorum. Yeni bir saatim var artık. Yıllar önce unutulmuş ama oldukça yeni bir saat. Bugün tam hatırlamıyorum belki de bugünlerden çok önce bir gün. Artık standart olmayan şeyler oluyor standart olmayan standartlardaki hayatımda. Biyolojik saatlerimi sonumuzun olduğunu kanıksadığım dönemlerde hayale kurdum. Bozuyorum işe kalkmayı okula kalkmayı çalışmaya paraya kalkmaları kaldırıyorum raflara.

Başarabildim nihayet. Hayallerime çalmaya başladı bu garip saat. Bana dair pek az şeyden biri bu saat eşsiz bir antika en büyük savaşları en derin yıkımları acıları görmüş korkmuş tırsmış bilmem kaç kez diz üstü çökmüşte asla kapaklanmamış. Unutulmuş harabeler altında kalmış ama eskimemiş. Mutlu olmuş yer yer içi içine sığmamış sık sık gökyüzündeki kaçıncı yıldızla dertleşmiş gecelerce yatağının üzerinde yürümüş bu saat kendi kendine kendince.

Kim demiş ki yüzde yüz bir gerçeklikten ibaretiz diye zaten nihayetiyle asla durduramayacağımız zamanın peşinde kalmaktan, takılmaktansa onunla yürümek daha makul geldi çok önceki dünlerden. Hayal etmeyi hayal ettim en başta yeniden oyuncaklar oluşturmalıydım kendime kimsenin dokunamadığı kimsenin kuramadığı en aptal en mantıklı en hayaller işte.

Cebimde öksüz kalmış umutlara karıştırılması lazım hayallerin, hatta sevişmelerini izlemeli hayallerin umutlarla. Zaten biri bir diğerini çoğaltmaya gebe cebimdekilerin. Hayal etmenin umudundan sa. Artık hayallerimi umut ediyorum. Umutla bakıyorum geleceğe, dev acımasız bir savaştan bir ötekine atılmak neymiş çok iyi anlıyorum. Etimde tırnağımda hissediyorum nicedir sonsuz mücadelenin nasırlarını. Korkutuyor bazen bu kadar katı halleriyle hayatımın hayta keskin uçları, ama Şükür ki hala içimde cebimde yeşeren kelimelerim var. İçimi hafifletme mücadelesi devam ediyor her şeyden önce. Biyolojik saatimi artık hayallere kuruyorum zaten hayalden ibaret silüetimle daha iyi anlaşıyorum bu aralar. Er geç nihayetinde hayalden ibaret olacağımın düşüncesi de destek veriyor bu garip hissiyat haline.

Doğum Günü(n)(m)

Bilmez misin sana gelmeyi ben ancak senden giderek başarabilmişim. Bu aşkın alnına ayrılık yazılmıştır.
Ben aslında tam bugün dünyaya geldim tam 19 Ekim’di bütün takvimler tam bu saatler, bu zamanlar işte. Her şey uzak her şey yakın her şey olabildiğince acı ve ağza damağa değmeyecek kadar tatlı. Ulaşabilecek kadar yakın sonsuzluktaki kadar uzak. Aşkın o bitmez hasreti kadar rahatsızlık verici. Sabrın aşkı, Aşkın sabrı. Ama elbet bir gün çarpacaktır gözleri gözlerime ümidi kadar huzur dolu sakin bir kıyı bugün. Bugün doğdu o yüzyıldır kemikleşmiş kozasını kırmayı bekleyen kelebek. Renkleri vardı kanatlarında Mor kadar Nazif, İstanbul kadar sakin. Gözleri yeşil bir kelebek. Üzerindeki eşsiz renklerine inat gözleri hala yeşil bir kelebek. Lokman hekim bugün buldu ölümsüzlük ilacını ve bugün buldu diye bugün öldü Lokman Hekim ilacın etkisiyle öldüren ölümsüzlükle. Ölmemeliydi neden öldü neden oldu. Olmayacak oldu gayri Leyla asırlardır kavuşamadığı Mecnun’u buldu sardı sarmaladı da aşka boğdu öldürdü bugün. İlk kez Leyla Fetheden oldu da Mecnun şaşırarak öldü. Doğuda Tarık Batıda Zöhre yıldızı bu gece kavuştu gezegenin üzerinde. Bir patlama oldu bütün dünya yıkıldı yeniden kuruldu bugün. Aşktan oldum aşktan öldüm ben. Bugün doğdun. Ben seninle doğdum ikinci uyanışıma ben olarak yaşamışlıklara bugün açtım gözlerimi.

Gökyüzünün bütün yıldızlarını sermek isterdim ayaklarının dibine yol eyleyip ez geç diye. Gökkuşaklarını hem de yaşanılmış veya yaşanıldığı zannedilmiş bütün çağlardaki bütün gökkuşaklarını örmek, biçmek, dikmek ve onlarla sana ipekten yumuşak bir yorgan yapmak isterdim. Seni sarıp sarmalasınlar ve sen artık üşüme diye. Hazin Güz’ün bütün alacalarını çalmalıyım moruyla, alıyla, sararmış baharıyla senin için doğadan. Ve Pür-i Neş’e Baharında sunmalıyım bunları sana.

Güneşli bir nisan yağmuru olmalı hediye kutumun içinde. Sabah meltemlerini doldurmalıyım kucağıma, Rüzgar Deviyle kıyasıya savaştıktan sonra. Sana huzur sunsunlar diye. Ya da bilmem o kaçıncı sabah namazlarındaki dualarım, ağıtlarım dokunmalı yanaklarına. Veyahut O tepede sen aklımı kemiriyorken, Ruhumdaki mabedinde zülfünü arkaya atıp depreşiyorken yani kalbimin sen ile dolu tarafları kanıyor, genişliyor iken gözlerimden dökülenler olmalı kesemde.

Sana verilecekse bir hediye.

Uzanıp alnına bir öpücük konduramıyorum gecenin derinliklerinde ilaç olsun boğulduğun acı denizinden nefes salsın bağrına diye.

Yok yok layık değil hiçbiri sana.

Olsa Olsa bir ayna gösterebilir dünyanın en güzelini yine sadece sana.

Bağışla beni ey yar. Varsam yoksam bu kelimelerden ve senden ibaretim ben.

Hayal de sen gerçekte sen.

Sen ki! Sen bir bilsen!...

Sen doğdun. Ben de sana doğmuşum demek isterdim İyi ki doğdun demek.

Bu arada iki haftadır durup durup telefonumdan dinlediğim bir şarkı var dogaicincal.com adresinden indirebilirsiniz.


Haftaya İnşa Allah görüşmek temennisiyle

Selametle…

Ali 2oo9

2 Comments

2 Responses so far.

  1. Unknown says:

    hocam insan bir selam verir nassın:))

  2. Canım Ablam o kadar kısıtlı ki imkanlar ancak ucu ucuna yayınlanıyor yazılarım inan bana zoraki sıkıntılarla malumun fakat her daim gönlümde dualarımda oldugunu bilmeni isterim.... cansın Canımsın...

Yorum Gönder