Adım Adım...

28.03.2010 zaman: Pazar, Mart 28, 2010 Gönderen illegalizma


AforizMasal’a Adım adım…

Hayal alemi asıl yaşadığım. Hayallerle ölmek Hayallerle dirilmek ama asla Hayalleri öldürememek…

Bir sesin bir gölün dibine düşmesi. Bir çift gözün bir kırık kalbe dokunması…

Hala çok güzel onca şey yokken yitikliklerdeyken Hayal kurmak.

Yıllar önceki arkadaşım evlenmiş dizlerine yetişmiş boyda henüz 7 yaşında da bir oğlu var. Vay be yaşlanıyoruz…

Bazen yasaklara çok kızıyorum. Bazen ise neden bu kadar az yasak var diye kızıp sinirleniyorum.

İnsanoğlu bir garip alem. Koca güruh sürü psikolojisinin sınırını asla aşmıyor şaşırtıcı…

Hakikatin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok…

Alice in Loserland…

Dinle Ney^den Yüzlerce yıl önce nasıl şikayet ediyorsa ayrılıkları. Bir gözden mahrum, bir dünyadan yoksun olmayı. Bugün aynı şikayetini dile getiriyor. Yüzlerce yıl öncesine bağdaş kurmuş şekilde…

Bir kargo aldım bu hafta içinde bir anne şefkati bir sevgilinin gülücüğü, yüzyıllık özlemin hasreti. Ne bulunmuşsa konulmuş. Teşekkür ederim tesellimdir. Teselliler Kitabı. Yazın dünyanın en güzel yazısı yazmışsın yazılacak olanı…

Bahar geldi. Şiddetli başağrıları...

Haftada Bir Haftaya İnşaAllah tekrar burada…

Aliş’in deyimiyle

Selametle…

Mart 2o1o

3 Comments

Düşürmeden...

21.03.2010 zaman: Pazar, Mart 21, 2010 Gönderen illegalizma


Kaç gündür Şükürlerin Şükrünü ediyorum. Ama asla yetemiyor. Yetmiyorum. Yettim inancına kanaat getiremiyorum. Bu sabah yine sırf şükrüne uyandım Ey beni Yaradan. Benim bu dünyada olmamı isteyen. Herhangi hiçbirşey iken bana beden kıyafetini giydiren. Hayatı bana layık gören. Soyunuyorum gaflet bahçelerinin uyku ikliminden. Çok şükür ki ismin çağlar çağlar aşıp yedi kat arzı dolaşıp benim kulaklarıma dokunuyor. Uyanıyorsam İsminden.

Gecenin isli perdesinin altına gizlenip te benden ayrılmış ruhumun üzerine bulaşmış gri ve siyah tondaki tüm renkleri tek tek atıyorum. Miskinlik adlı hayal aleminden gerçek adlı ritüelin hayalmiş gibi duran ama en gerçek diyarların yolculuğuna çıkıyorum. Ben beni en fazla senin huzuruna durduğumda buluyorum. Rengarenk oluyorum adım adım. Beni asla yalnız bırakmayan beni huzuruna çağırıyor. Hiçbirşeye böylesine koşar adım gitmiyorum. Ses ki o ses Bir arguvan bir lalezar. Ah ki eyvah ah ki ahuzar. Hem renk hem koku mahiyetinde. Hissediyorum içimi nasıl kanatlandırdığını uzanırsam dokunacakmışım gibi.

Ses koca dünyayı turluyor. Ses beynimde yankılanıyor. Kalbim kapakçıklarının ardında her kapakçığın birbirine vuruşunda tekrar tekrar can buluyor kan pompalıyor cismani bedenime. Aynı ses içten dışa dıştan içe yankı yapıyor. Kulaklarım değil duymama sebebiyet, olsa olsa göğüs kafesime dolaşıyor da ben nefes diye içime çekiyorum o sesi. Ve ben ilerliyorum manevi iklimin huşu bekçiliğine. Beklemenin en güzeli o kapıda durmak. Ancak o kapıdan temmenidar kalmak. Az da olsa nasiplenmeye belki. O sonsuz dergaha böylesi bir günahkarın kabul edilmesini umut eylemek.

Ağzımı açsam belki ışıklarım yayılacak ayak basılan bütün topraklara. Ne ağzımı nede gözlerimi açabiliyorum. Ve ben bunu yazmaya cesaret edemiyorum.

Sabah namazının abdest halinde. Aklım kaçacak yer arıyor. Zihnim öylesi bir bulanıklıktaki kör olmaya meyilli. Ruhum hadi çek git aradan diyor. Aklım bulanık ama kör ve gitmeye meyilli. Göğsüme sığmıyor hissiyat aleminin sonsuz şehirlerindeki kalbim. Sığdıramıyorum içime bu sevgi fazla bilmekteyim. Bu sevgiyi sevmeye kanaat getiremiyorum yine en fazla yoksun olduğum şey bu adını koyamadığım sevgi oluyor. Sadece düşmeden düşürmeden yazmam gereken gerçek aşkı yazarken korkuyorum. Yazmaya yelteniyor ama gel gör ki Yazmaya da yetemiyorum. Şahit ki şahitlik yapıp şehadet getirebilecek herşey, bedenime düşen o su damlası ile mahşer kalabalığının ortasında yapayalnız kalıyorum. Başımın ağrısına şükür dişime dilime her zerreme şükür. Öylesine beklenmedik anda öylesine umut dağlarımın iplerinin koptuğu bir anda. Öyle bir hikaye duydumki şükretmemek umut etmemek elde değil ayakta değil hele benimle hiç değil. Şükür…

Veterinerlik fakültesinde okuyan bir arkadaşım var karşılaştık birkaç muhabbet salaş bir kahve de bir iki çay ve ardından abi başımdan garip bir olay geçti anlatayım dedi ;

- Bugün bize ötanazi için bir inek göndermişlerdi. Hayvanın arka ayakları tamamen felçli denmişti. Hoca da ilacı verelim öldürelim dedi. Ama ben hocam fırsat bu fırsat Hayvanın üzerinde birkaç ameliyat uygulaması yapalım dedim kısırlaştırma gibi işlemler bilirsin. Evet dedim hikayeyi merakla dinliyorum.

Hocamız kabul etti bende arka ayaklarından birine anestezi için enjektörü sapladığımda hayvan tepki verdi. Aynı zamanda bu olaya o ateist hocamız da şahit oluyor. Dur dur dedi evladım bu felç değil en azından kurtulabilme umudu yüksek. Ve biz normalde ötanazi için gelen hayvanları hemen ilaçlayarak öldürüyoruz bekletmeyiz dedi.

- Ve şimdi O hayvanı tedaviye aldık iyileşme gösteriyor…


Yücesin yücelerden yücesin. Yüce öyle bir kelime ki Yüceliğini ifade edemeyecek kadar aciz. Yücesin Allah’ım. Büyüksün Ey Rabbim ben ki ismini andığımda Büyüklüğünden korkup titreyen. Büyüklük vasfını doldurmaya yetemeyecek bir kelime işte büyük…

Ağızsız dilsiz hayvana yaşamını ikinci kez bağışlayan. Ağzı olanlara ağızsız bir varlığa nasıl hayat kapısını açtığını gösteren. Kapındayım dilim damağım tutuk dilenirsem RABBİM’den dilenirim… Sessiz sedasız dileniyorum kimseden isteyemeyeceklerimi. Kimsenin yüzüne dillendiremeyeceklerimi…

Haftada Bir Bin Şükür ile devam etmekte…

Selametle


Ali 2o1o

1 Comment

Alıntı...

14.03.2010 zaman: Pazar, Mart 14, 2010 Gönderen illegalizma




YUSUF’UN DUASI: RABBİM BANA İSTEMEMEYİ İSTEYEBİLMEYİ NASİB ET

Züleyha, gecesinin güzelliğini sererken Yusuf’un gözlerinin önüne, Yusuf da insandı. istek, insanın zaafıydı. Ama: Rabbim, bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et.

Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde Yusuf bu duasındaydı. Ve Yusuf biraz da bu dua ile, bu duayı edebilmiş olma yürekliliğiyle peygamberdi: Rabbim, bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et.

Değil mi ki ilk bakışta Züleyha Yusuf’a ötelerden gelen bir ses, bir cennet çiçeği gibi, susuzluğunun farkında bile olmayan çöl toprağına inen bir yağmur defteri.

Züleyha sılaya davet, ilk bakışta.

Çünkü nefis sonsuzluğu vaad ederek yanıltıyor,

Şeytan; hayrı hayr, şerri şer göremeyeni, eşyanın hakikatine inemeyeni,

ilk bakışta mavera

ile kandırıyor.

Vaad: Ezel sevinci, ebed muştusu,

vera, ilk bakışta.

Züleyha: Ezel, ebed, mavera, ilk bakışta.

Yasak bahçe, memnu meyve, zehirli sarmaşık aşeka: Züleyha son bakışta.

Üstelik Züleyha isteyici

Üstelik “Rabbinden bir işaret görmeseydi Yusuf da onu isteyecekti”.

Yusuf’un içinde işaretin gerçekleştirici gücü, Yusuf içinde istememeyi isteyebileceği işareti gördü.

Yüzünü gök katlarına çevirdi de, Rabbim, dedi, kuyunun karanlığında beni yalnız bırakmayan,

karanlığın ve derinliğin korkusunu bir anda aydınlığa, ümitsizliğimi bir anda muştuya çeviren o zaman,

hâlâ koruman altında değil miyim,

suç mu yazdın yoksa alnımdaki yazıya?

Bütün insanlarla birlikte benim de içimde taşıdığım, gizli ya da aşikar olan o meyil,

şimdi daha derin bir kuyuda değil miyim,

ki insan değil miyim?

Sen tutmazsan elimden şüphesiz meyledenlerden olurum.

Düştüğüm kuyudan daha derin ve karanlık bir kuyu değil mi güzeller güzeli Züleyha? Tut elimden yoksa boş yere mi göründü o rüya bana?

Rabbim, dedi, Yusuf, sen bana, kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda, Züleyha’yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Katından bir esirgeme ver. Değil mi ki isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkansızlaşır. Bu yüzden değil mi Rabbim, senden gelen yasaklar “yapma” ile değil “yaklaşma” emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha’nın ırmağına, yaklaştıktan sonra “yapmam” diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan “yapma” değil “yaklaşma”.

Öyleyse aslolan: “Yaklaşma”. Öyleyse Rabbim, insan yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda, şu odada, sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Beni, insan yaratılmışlığımın en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et.

Rabbim, diye, devam etti Yusuf duasına. istemeyi istemek kadar, istememeyi istemek de zor. Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse varlığıma, nefsimin altından kalkamam. Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-i Umman’ı aşamam. Benim tedbirim senin takdirinden küçüktür.

Böyle dua edince Yusuf, ona Rabbinden bir işaret geldi. Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde. Masun ve masum olan Yusuf bu duayı etmiş olabilme yürekliliğiyle peygamberdi. Ve o iffet demekti.

Yûsuf İle Züleyha, Timaş yayınları, İstanbul, 2000, s. 107 - 109

Haftada Bir yoluna bir alıntıyla devam ediyor uzun süredir dem vuruyor ama yazamıyordum nasip bugüne imiş.. Hem Şu sıralar insanların deliler gibi herşeylerini paylaştıkları Facebook'ta da pek pek söyleniyor pek konuşuluyor bu edep kavramına. Bir de çok sevdiğim Hayatımda eşsiz yeri olan yazarlardan biri olan Nazan Bekiroğlu'nun Yusuf İle Züleyha adlı kitabından okuyun istedim...

Son sözümüz kendi Özümüz bir türkümüz Olsun nette bulup pekala dinleyebilirsiniz. Devrim Gürenç söylüyor. Sanki o ayrılığın içinde onu yaşıyormuş gibi titrek bir sesle... Bayramdan Bayrama...


Haftada Bir Haftaya Yine Burada...


Selametle...




Ali 2o1o

2 Comments




Aslında bir gecikmişlik hali yok bilirsiniz Haftada Bir haftada sadece bir kez yazılıyor. Muhtelif sık sık değişen günler de ne var ki bu hafta ne klavye beni sevdi ne ben elime kalemi aldım. Anlamadığım bilmediğim bir ruh haleti içinde bekledim sadece bekledim. Bazen neyi beklediğini beklersin. Bıkmadan beklersin sık sık, Bazen o Yarin kapısında beklersin ışığını söndürsün diye, artık hiçbir şekilde sana ait olmasa da beklersin o kapıda belki ışığını söndürür umuduyla Yarim dediğin ve yüzüne asla söyleyemediklerinin sahibinin kapısında. Bazen belki bir evlat beklersin sıcak eli yılların görmüş olduğu elin içinde erisin de yılların eskittiği eli eritsin diye. Beklersin işte bazen bilmeden. Yazacağımı biliyordum tam yazılması gereken zaman zarfı içinde yazacağımı biliyordum. Nihayet başladım yazmaya ve siz yarın okuyacaksınız. Bunu seviyorum beğenilmek kaygısı yok ya da belli bir zaman kalıbına kendimce sıkıştırılma halim yok benim dünyam işte ben yazıyorum istediğim zaman yazıyorum. Ne fazla ne de eksik yazıyorum. Sadece yazdıklarıma inanıyorum. En azından yazabiliyorum. Yazdıklarımı beğenmek değil bu aksine beğenilme kaygısı duymadan kendince beğenerek yazma hali bu. Bu arada kendimi beğenmek ne haddine Ene demek yakışır mı hiç dilime Koca Yaradan bile kendi Kelamında Biz diye bahsetmişken Kendinden, Ben var mıyım ki?


Haftada Bir Onca yazılacağa rağmen susarak gecikerek en azından Haftada Bir olarak yoluna devam ediyor.

Haftaya Görüşmek Üzere…

Selametle

Ali 2o1o

4 Comments