Anladım...

24.07.2009 zaman: Cuma, Temmuz 24, 2009 Gönderen illegalizma



Başım parmaklarımın arasında son iki haftadır çok ötelerden gelmiş o nemden, o havadan yorulmuş, bıkmış her zaman olduğu gibi sadece kendi içime kendi dilimde artık bıçağın kemiğe dayandığına dair bir kaç kelime ediyorum. Artık beni ve benimle ilgili bu alemdeki mekanizmaları çalıştırmaya gerekli olan adı ruh, kalp ya da herneyse işte o gücün kollarımdan bacaklarımdan çoktan çekildiğini hissediyorum ve böylesine dar boğazlarda kalan kırıntılarıda çekip gidiyor gibi. Onları takip etmek yoracaktı. Artık izlemekten bile bıktığım gidişlerine izin verdim. Hem zaten benim iznimle alakası yok onlar zaten gidecekler. Artık ne olacaksa olsaydı ve artık olmalıydı çünkü sınırın tam sınırındaydım. Ve bundan en az adım kadar emindim.

Evet yeniden elde raporlarla bana doğru gelen hayalet .

"Hazırmısın delikanlı sıra senin" ( Sesindeki o umarsız tavır rahatsız ediyor - kendimce ya benim yerimde olsaydın diye düşünüyorum sonra bu düşüncem saçma geliyor koacaman bir neyse diyorum yine kendimce ve yine sadece kendime)

Orada o esnada o kalabalıkta o sırada beklerken
"Kahretsin istemiyorum, korkuyorum yapmayın"
diyesim vardı ama yıllardır kendimi sırf onun istediği gibi güçlü olmam gerektiğini algıladığım gözler yine bana bakıyordu. Yine sustum söyleyemedim, bir kez daha o sessizlikte aramızdaki o şeyin sadece kan bağından ibaret olmadığını ya benim kelepçenin anahtarını ya da onun kelepçenin anahtarını tutanın olduğunu gördüm. Dönüp o gözlerin sahibine haykırmalıydım ama ne söyleyeceğimi bilmiyordum. İçeriye girdik beş varlıkla birlikte ben, doktor, hemşire, ıssız rutubetli nemli oda, kekremsi Ankara havası ve Geçmişim.

Aslında varlık aleminde orada olmaya devam eden yani hayatın benim dışımdakiler tarafından devam kısmında Doktoru hemşireyi ve Kekremsi Ankara havasını bırakacaktım, sorsamıydım acaba geçmişimi almayı istermiydi kendinden bıkmış suratlı hemşire, ya da o sanki dünya kendisininmiş gibi davranan doktor. Bir iyilik yaparlar mıydı?

Hayır onlar sadece işlerini yapıyorlardı şu anda hemşire borçlarından yakınırken kim bilir doktor ne düşünüyordu umurlarındamıydım ?

Evet yeniden başlamıştık bile daha durun diyemeden. Ufak ufak o perdeyi yani gerçek alemle hayal alemini birbirine bağlayan ya da sonuna kadar ayıran o perdeyi de usulca kendi ellerimle kaldırmıştım. Aynı bir önceki gibi oldu herşey. Uzaktaki hatta sanki bulunduğumuz alanın en dibindeymiş gibi duran o garip ağacın arkasından korkarak bakıyordum hava gri ve sert genizlerime dolan hava kurşun gibi kuru kuru parçalara ayrılıyor ordan her bir parça daha bir farklı acıtıyor gibi korkunç. Elinde taşı tutan çocuk ise yine şen şakrak belli belirsiz gülümsemesi ya da mutluluğunu ele verecek herhangi bir hali yok fakat yine de sanki benimle dalga geçmesinin verdiği muzurlukla eğleniyor gibi ya da ben tartamıyorum hangi boyutuyla baktığımı. Belki de gözlerime şen şakrak hayal perdesinden bakıyor. Benim orda olduğuma dair herhangi bir fikri olduğunu zannetmiyorum. Yani aklıyla ilgili algılama boyutunu aşmış bilgelikte zannediyor ve sanki hissettiğini hissediyorum. Belki de benimle dalga geçme hali şenlendirmiştir beni yapacağı o ufak hamleye hazırlıyor gibi bir ağır çekim filmindeki garip ufak bir sahne gibi gerildi ve elindeki taşı o gölet gibi karamsar duran su birikintisine gönderdi kendisinden bekleyemeyeceğim kadar uzağa atmıştı taşı yine aynı yere doğru. Herşey anı anına aynen tekrar ediyordu gözlerim taşı bile tanımış kanıksamıştı. Usul usul göletin dibini boylarken artık hazırlık yapıyordum o dev patlamaya. Ve tanıdık taş şimdi zemindeydi. Benim orda olduğuma dair herhangi bir fikri olduğunu zannetmiyorum. Yani aklıyla ilgili algılama boyutunu aşmış bilgelikte zannediyor ve sanki hissettiğini hissediyorum.

Yaklaşık 45 dakika boyunca sanki hiç bitmeyecekmiş gibi sonsuza uzanan gölete taş atma senfonileri arasından geçmişime dair parçalar toparlıyorum aklım karmakarışık darmadağın sanki yetmişine merdiven dayamışım da tam o eski günleri yaşıyorum. Bir kefen, bitmeyen bir ameliyat salonuna yürüyen 10 yaşındaki acemi korkak ama korkmayan kalp, Bir köpeğin kovaladığı serseri, bütün ömrünce sanki hep onun kahramanı olmak için kahraman gibi davranan ama asla kahraman olamayan bir kahraman. Ve bir taş, bir beton parçası şimdi yalvarıyorum yalvardığımı algılıyorum ne olur burada kal diyorum aradan dönmesem baksan gözlerimin içine ömrünün sonuna kadar beklesen ben köşeyi dönmem söz veriyorum. Ömrümün hiç bir döneminde bu kadar kendimce bulamamışım kendimi algılıyorum, ve düğümler çözülüyor, geçmiş dağılıyor. Anlıyorum kendimi ilk kez bu kadar sevilirken yakalıyorum. Ve Utanıyorum.

Sabır dolu beklemem gereken gerekirse beklemeyi bile beklemem kaydı ile oluşturulmuş günlerden yazıyorum. Yabancılaşma ve kanıksamamın boyutlarını artık göremiyorum. Bulanık, karanlık. Bekliyorum uzun uzun yazıyorum, fakat bir o kadar anlatamıyorum , bilakis anlatamadığımı düşünüyor , susuyorum. Aslında şu sırala aramdaki köprüleri atmış şehirde kararsız Kah yağmur yağıyor kah rüzgar...


Ali 2oo9






1 Comment


Bu Dünya çok garip bir yer havasıyla suyuyla yıllardır içinde bulunduğum garip ikilem hatlarını ve çizgilerini daha fazla benimsetir duruma geldi...


Bir hayatı karartmamak yıkmamak için kendi hayatına dair vazgeçilmişlikler..


Bir kaç garip gün ve haftadan sonra Haftada bir geri geldi yıllardır saklanan gizlenen sağlık problemi uzun uzadıya hastane odası, tahliller, iki yüzlü sonuçlar, ve onların getirdiği mutluluklar mutluluğun doğurduğu garip hüzün bakış açısı ve kör olmak...


Her hafta yeniden ve yinelenerek yazılacaklar....


Senin gözlerinin dokunduğu iklimler olsa da olmasa da sana yazılanlar bitmeyecektir....


Ali 2009

1 Comment