Kısa Kısa..

27.04.2009 zaman: Pazartesi, Nisan 27, 2009 Gönderen illegalizma

Uzun hatta bitmeyecek bir haftadan kısa kısa...
Uykusuz gözler, Bilgisayar ekranı, Kocaman sert bir isyan, Yeniden şükür...
Sonsuz gece, hasta ve bir tarafında beni taşıyabilen bir kalp, Yalnız odayı aydınlatan ışık, Bab'ı Esrar...
Kadın kalbi, Erkek elleri,
İşkenceye kadar yolu olan umut dolu bekleyiş...

Sağlık problemlerinden dolayı Bahar Aşk yazım önümüzdeki haftaya ertelendi.
Görüşmek Üzere...
Selametle...

Ali 2oo9

0 Comments


15/04/2009 23:58

Hemen şimdi başlıyorum yazmaya o kadar doluyum ki kelimelerimle çağlayıp taşabilirim. Ve en nihayetinde iki haftadır içinde bulunduğum o eşsiz kavuşma ve ayrılma kumpasına dair kararımı verdim. Meğer zaten en başından belliymiş kararım.


- Çıkıp Yaradan ı aradım. Oldukça uzun bir zamandan sonra bu yere bu göğe bu kadar yakın olduğumu hissettim. Bin bir coşku ile saldım sadece kendimin dinlediği kendimi göl kenarına. Her şeyden uzaktaydım şimdi şu sırada ne kredi kartı borçlarım vardı ne gelecek kaygısı ne mazinin sert derin acısı ne iş ne güç hiçbir şey kalmamıştı. Kainat-ın uzak köşesinde tuz buz heykel olmuşlardı. Tanımadığım biri tarafından yıkılmıştı. Çok şükür ısıtan ve ziyadesiyle rahatsız etmeyen bir bahar güneşi var tepemde. Uzaktan izliyorum iki genç var bankette oturan. Delikanlı kıza bakarak bir şeyler söylüyor bir heyecan bir alel acelelikle. Kız gözlerinin içine bakıyor ya da buradan kavrayamıyorum. Usulca delikanlının omzunu öpüyor. Çok iyi biliyorum ki onun omuzu onca elbiseye rağmen hissediyor. Ve ikisi arasında bir sessizlik oluyor. Bu sessizlik sesi onları birbirine yakın kılıyor. Dönüp içime bakıyorum suskunluklarını kendimce ölçmeye çalışmaktayım. Manevi bir bağ onları birbirlerine bağlıyor. Ve eminim ki ikisi de farkında değil.

- Bahar gelmiş en nihayetinde kaç zamandır istiyordum bu firar halini. Kendime kalacağım bir yarım saat bir saat pek ala kafi gelecektir. Etrafta garip bir hengame gülenler gülüşenler susanlar bağıranlar dalgalar yapraklar. Caddeden bangır bangır bağıran bir araba geçiyor içindeki delikanlının ilgisini çekiyorum anlaşılan. Gözlerime bakıyor. Gözlerinin içinden anlıyorum. Ruhunun sesini dışarıya bağırarak bağırtarak bastırıyor. Bu da Onun tekniği.

Neyse uzanıyorum toprağı seyre dalıyorum çiçekler var. Arsız bahar sarısı çiçekleri var. Ne kadar enteresan bir dünyadayız henüz sonbaharda canları acımasın diye Nazif sakin onlardan canlarını geri alan şimdi geri veriyor. Onları başka bir Nev bahara uyandırıyor. Gördüklerimi yazmaya gerek görmüyorum. Kalemde yetmiyor elimde dilimde.

16/04/2009 – 22:54


Ağzımdan gözümden dökülüyor seçemiyorum hangisini nasıl yazayım diye kelimelerimin. Şimdi anlıyorum. O kasabayı terk ederken, O şehri izleyince neden bu kadar ağlamaklı olduğumu. İki adım yakınındayken bir sevgiliyi dünya işi için ziyaret etmekten kaçmıştım. Garanti gördüğüm zannettiğim ama sonradan gerçekleşmeyen bir iş için. Önce Konya ardından Ankara ya gidecektim. Konya ya gittim lakin göremedim Mevlana’yı. Henüz kapısından girmeden insanı boğan derin elem keder fakat bir o kadar neşe ve düğüne salan O his içime doluşamadı ne yazık. Şimdi daha iyi anlamaktayım o gün neden ağlamak isteyip te ağlayamadığımı ve neden O bütün gece ağladığımı.
Yazmaya buradan sonra yeniden ara veriyorum çok şey yazacağım ama yazamıyorum.


17/04/2009 – 21:59

Buz gibi suya ayaklarımı daldırıyorum. Günü unutmaları için geceye uyanmaları için. Beni taşıyorlar zor iş onların ki. Yer yer derimin içine kaçtığını hissediyorum o suyun hayal işte. Kanımı biraz daha akışkan hale getiriyor sanki. O su ile dolaşsam mı içimde. Gözlerimi kapatıyorum gayri ihtiyari. Akdeniz in uzun bir sahilini tek başıma ellerim cebimde ve kimsenin orada olmadığı bir anda yürüyorum. Yerde parlak bir Şeytan heykeli var elime alıp incelemeden cebime atıyorum. Sonra hiç görmediğim diyarlarda uçmaya başlıyorum. Bayılıyorum ve aslında başka bir dünyaya uyanıyorum. Bilinçli rüyalar görmeye başlıyorum…

Sırf karışık değil karmakarışık bir Ali var ( Alish hatta Aliş i bırakıyoruz bir kenara en aslı ne ise öyle olmalı artık. Kusuruma bakmayın sözümü tutup düzelemiyorum. Ama bu karışıklık olmazsa eğer ne yaşayabiliyor ne de yazabiliyorum.
Haftaya kaldığı yerden devam edecek bir yazıyı okuyorsunuz. Siz değil yazı size hüzünle veda ediyor. Bilmem anlıyor ya da algılayabiliyor musunuz?



Ali 2oo9

4 Comments

Yazmayacağım

12.04.2009 zaman: Pazar, Nisan 12, 2009 Gönderen illegalizma

Bu hafta Yazmayacağım karar verdim.
Ne olmayandan söz edeceğim. Ne de olan bitenden.
Ne Senden Ne Benden. Ne de bizden Ne de sizden.
Yazmayacağım evet kararlıyım. Kafamı karıştıran onca sebep varken yazmayacağım.
Aklımın kalbimin içindeki o eş zamanlı savaşın sonlanmasını
Enkazın ufaktan toparlanıp yaralıların ve ölülerin ayıklanmasını
Savaş meydanındaki sis bulutunun kalkmasını ve görülerimin hepsinin olmasa da bir çoğunun
Net olmasını bekliyorum.
Dünyanın biraz daha hızlı dönmesini istiyorum
Bu yaşları devirmek bir an önce
Daha ileri zamanlar da var olmak ama aynı kalmamak isteği belki de
Baharın en azından ısıtabilecek kapasitedeki güneşini
Bu zamanlarda asılıp kalmanın bir an önce geçmesini bekleyeceğim.
Yazmayacağım...

Bir hafta da bitti henüz geçen hafta önümüzde ki hafta daha az agresif Aliş'le karşılaşacaksınız
diye yazmıştım ama şimdi hayat işte. Sonranın sonrası.
Çok ağır bir acı çekiyorum. Ulaşılmaz imkansız sınırlarda.
Haddimden Fazla.

Bu arada bu haftanın enleri arasında Okami var kendisini bu araya sıkıştıramam uzun uzun hakkında
yazacağım bir sanat eseri aslında değil siz onu sanatlaştırıyorsunuz. Keşke sınırları biraz daha
geniş olsaydı diyorum ama hala harika fikirleri karşısında hayran kalmaktan kendimi alamıyorum.
Okami ( Playstation Oyunu ) Başlar başlamaz içiniz sert bir boşlukta dönmeye başlıyor ama rengarenk. Bir ara oyunları yazdığımda uzun uzun anlatacağım.


Candan Erçetin - Sitem söylüyor bir kemanın tellerinde yeşeriyor sesi
Beni özlüyormuşsun öyle diyorlar. Ve karanlık el veriyor kapatıyorum gözlerimi derinlerde
Bazen isyan edip yalnızlığıma....

Uzuyor uzuyor sonsuzluğa doğru gidiyor gece sanki hiç sabah olmayacakmış gibi..


Aliş 2oo9

1 Comment



Yaşamak zaten başlı başına zaten cesaret işi... hele gerçekten yaşamayı hissettiğinizde deli akıllı olmanız lazım. Saat yine gecenin kör karanlığı, Tam manasıyla karanlık olduğunda yazmayı çok seviyorum sadece ekranın aydınlattığı belli belirsiz harfler klavyemde. aynı aklıma sırasıyla doğan kelimelerim gibi. Fiziksel ortamın ruhsal bünyeme uyum sağlaması halini seviyorum sanki çevreniz sizi algılıyor gibi sisli bulanık bir ilkbahar havası ya da dökülen sonbahar yaprakları anlamsız rüzgarlar.


Yine en sorgu sual halimle yazıyorum yani bu ikinci iç hesaplaşma - savaşma - belki de dünyayla hafiften bir barış ( Anlaşıldı kendisiyle tam manasıyla barışamayacağız.) için yazılan bir yazı.


Acaba rüyalarımı yazabilir miyim ( deneyeceğim ) ya da ben ne zamandandır rüya görmüyorum? Hayatımdaki son 7 yıl içinde kendi isteğimle yaptığım tek rutinim kaldı elimde. Sadece tek birşey Buna da Şükür. Yani artık rutinlerde anlam ifade etmiyor benim için. Eskiden iyi gelirdi yeni bir kitap, her ay okuduğum dergiyi beklemek ya da gazete almak, köşe yazarlarını okumak, Bazen sırf alışkanlıktan bir paket sigara alıyorum ama bir çok zaman ancak bir haftada tüketebiliyorum. Sigara örneği pek te anlamsız olmasa da sanki basit ve saçma sapan oldu farkındayım karmaşıklığıma verin. Fakat eskisi kadar hani yarın doğacak sabah olacak hissi yok hiçbir tarafında bana dair hayatımın. Farkına varıyorum hep aynı şeyi yapıyorum. Sanki bir gece bugünlere yakın bir gece bir işaret bir olgu olacak ta artık yarın olmayacak yarın kelimesi lügatlerden silinecek gibi hep bugünde çakılıp kalacağız bizler hep aynı günü yaşayacağız. hergün aynı saatte yemek yiyeceğiz. aynı sigarayı yakıp söndüreceğiz hep aynı adama hep aynı zaman diliminde selam vereceğiz de farkında olmadan. Hep aynı olacakmış gibi - tamam yaş alacağız yaşlanacağız da ama hep olduğumuz yerde olacağız sanki. Belki bir kaç adım geri ama ileri olmayacak belli. Sizde aynı hissi taşıyormusunuz ?


Kendi İnsiyatifimiz altındaki rutinimize ve kontrolümüze o kadar hayranız ki biz bile bu kadar nasıl hayran olabiliriz diye hayret ediyoruz yer yer gayri ihtiyari agresif devinimlerimizde. O kadar el bebek gül bebek yetiştiriyoruz ki o dokunulmazlarımızı, En sevdiğimiz diye adlandırdıklarımız bile sıkıyor yer yer varlıklarıyla, O rutinin akışına engel olmakla. Sanki insan değilmişiz gibi davranıyoruz bizleri buna programlamışlar gibi. Hep kendi dışımızdakilerden bir adım daha önde olabilmek için verilen savaşa aşığız. Bugünü yaşamaz hale getiren kaygılarınız da kambur olmuştur sırtımıza. Kim bilir hem hemen yan komşunun oğlu/kızı /kuzen / akraba bizden hep başarılıdır hep biz sadece herhangi olmuşuzdur. Hep mücadele etmemizi söyleyen uyarı levhası en sevdiklerimiz tarafından boynumuza asılmıştır. Hayat zor denmiştir felaket senaryolarıyla zaten zor halimiz çıkmaz denklemlere salınmıştır. Hem zaten ekmek aslanın midesine kadar inmiştir.


Hatırlıyormusunuz en son ne zaman adam akıllı ağladınız? ya da güldünüz içten? Sizinde gözlerinizde o ağır kuru ve yapışkan his varmı bütün gün gece terketmeyen içsel sıkıntılarınız varmı ya da? Aniden uyanıp ta ben neden uyandım diye sordunuz mu? Yoksa siz de mi rüya göremez oldunuz. Hep iyilik vermenize rağmen neden dünya size bütün lanetini dökmüştür. Eminim hepimize olmuştur.


Bu hafta haftanın enlerinde zaten daha bir kendileştirdiğim hayatımı ekstra yalnızlaştıracak yeni eklediğim bir alışkanlık var, Kulaklığın son sesini açıp dvd film izliyorum. Tek olmaktan yalnız kalmaktan büyük bir haz alıyorum. Sanki herkesten uzak ve özgürmüş gibi. - Kaderin ne demek olduğunu Danny Boyle tarzında yüzümüze tokat gibi yapıştıran film olan Slumdog Millionare'i acilen izleyin. Neden mi hüzünlü mizahi yapısı saçma sapan bir düşünce ve ruh haline sokabilir. Ama gerçekten de filmde anlatılan kader ancak gerçek olabilecek kadar inanılmaz. Şimdi tam şu sırada kulaklığımın kulaklarımı delerek beynime akıttığı ve beni mest eden daha sert ve daha yumuşak - yaşamalıyım yazmalıyım artık herneyse karmaşıklığına sokan şarkı da Slumdog Millionaire den A.R. Rahman and M.I.A - O.... Saya ( Netten bulabilirsem yayınlayacağım hemen yan tarafta ) Haftanın en önemli An'ı ise Eşsiz yaratığın hastalığı. İyileşmesi. O kalabalık sokakta dünyadaki herşeyin tek bir ağızdan yanlış olarak bağırdığı ama bizim inadına kendi doğrularımızı haykırdığımız Sarılışımız. Kalbimin aklına gelince durmak üzere. (Bunu nasıl başarabiliyorsun ? ) Yine elele verip zamanı durdurduğumuz Zaman...


Söz bir sonraki haftaya bu kadar karmaşık bir Ali(ş) ( Türkçe Rütuş ) görmeyeceksiniz diye umuyorum. Haftaya görüşmek üzere. Biliyormusunuz? Tam zamanı.


Aliş 2oo9

0 Comments